29 Ağustos 2011 Pazartesi

DİYALOGÇULARA REDDİYELER – 1

DİYALOGÇULARA REDDİYELER – 1





Bu yazılarımızda, diyalog işini kendilerine meslek edinenlere, delillerle cevablar yazacağız.
İnşallah sizler de bu yazılarımızı ilgili kişilere sitelere ve sahifelere aktarırsanız, bu fitnenin önlenmesinde bir miktar hizmet etmiş oluruz. Mahmud Efendi Hazretleri k.s. umre seferinde Medine-i Münevvere’de iken bu hususta reddiye yapmamızı bütün hoca kardeşlerimize emir buyurmuştur.
Bu açıklamalarımızın, din dertlisi kardeşlerimiz için destek olup, muhalifler için de ikaz ve irşada sebeb olmasını dileriz.
Şimdi İbrahim a.s. ile alakalı bazı ayetleri zikredelim de, bu yüce peygamberi sahiplenmeye kalkan ehli kitaba, Kur’an diliyle cevab verelim:

    {يَا أَهْلَ الْكِتَابِ لِمَ تُحَاجُّونَ فِي إِبْرَاهِيمَ     وما أنزلت التوراة والإنجيل إلا من بعده

أفلا تعقلون }


Bu ayette (Ali İmran:65) Mevla Teala mealen buyuruyor:
“Ey Ehli kitab! İbrahim hakkında niçin mücadele edersiniz; halbuki Tevrat ve İncil ondan sonra indirildi. Hala daha akıllanmayacakmısınız!”
Bu ayeti kerimenin açıklamalarında şöyle denildi: Onların İbrahim a.s hakkındaki mücadeleleri, yahudilerin şu sözü: İbrahim Yahudi idi ve Hıristiyanların şu sözü: İbrahim Hıristiyan idi.
Allahu Teala her iki fırkayı da red ederek, yaptıkları haksız mücadeleyi iptal etmiştir ve İbrahim a.s zamanında Yahudilik ve Hıristiyanlık olmadığını, Tevrat ve İncilin daha sonraları indirildiğini beyan etmiştir.
O halde iki kitab ehli mensublarının iddia ettikleri ve İbrahim a.s. ın kendilerinden olduğu şeklindeki sözleri açık bir iftira olup, bir çok iddiaları gibi kuru bir söz olarak kalmış, boş bir iddiadır.
Şimdi bile bu iddiayı savunan bir takım zavallılar, özellikle yağcı yardakçı sözümona Müslüman diyalog sapkınları, Kur’anın bu açık ifadesine rağmen üç din mensubunu aynı peygamberi kabul etmekle birleştiğini v.s. buhtan ve iftiraları çekinmeden söylemektedirler.

Diğer bir ayette şöyle buyruldu: (Bakara: 140)

    {أَمْ تَقُولُونَ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ     وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَاقَ وَيَعْقُوبَ وَالْأَسْبَاطَ كَانُوا هُوداً

أَوْ نَصَارَى قُلْ أَأَنْتُمْ أَعْلَمُ أَمِ اللَّهُ}  

“Yoksa şöyle mi derler: Muhakkak İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunları da Yahudi veya Hıristiyan idi. Deki: Siz Allah’tan daha iyi mi bileceksiniz!”
Bu ayeti kerimeyle de, meselenin hakikatını ALlahu tealanın herkesten daha iyi bildiği açıkça beyan edilmiş oluyor. Başkaları bunun hılafını iddia ederse, ayeti kerimenin devamında bildirildiği gibi iftiracı zalimlerden olur ki, onların zulmüne denk başka bir zulüm bulunmaz. O halde bu zalimlere kimler ortak oluyor? Niçin ortak oluyorlar? Hedeflerinde ne var? Bu gibi yüzlerce soruyu size bırakıyoruz…

Şimdi Ali İmran suresi 67. ayeti kerimenin beyanıyla, İbrahim a.s. ın nasıl bir peygamber olduğu, hangi usul üzere bulunduğunu görelim:

    {مَا كَانَ إِبْرَاهِيمُ يَهُودِيّاً وَلا نَصْرَانِيّاً وَلَكِنْ كَانَ حَنِيفاً مُسْلِماً

وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِكِينَ}

“İbrahim, Yahudi ve Hıristiyan değildi. Lakin hanîf Müslüman idi, müşriklerden de değildi.”
Hanif: Bütün batıllardan uzaklaşıp hakka yönelmiş, sadece Allaha teslim olmuş idi.
Yani: Tevhid inancı üzere olup, ehli kitabın ve müşriklerin vasıflarından son derece uzak, tertemiz bir Müslüman idi.
O halde, üç ilah iddiasındaki Hıristiyanlar, veya Allah’a oğul-kız isnad eden Yahudiler, asla İbrahim a.s. ile münasebeti olmayan inkarcı kafirlerdir. Bunların İbrahimi a.s. seviyoruz demeleri de geçersizdir, onların sevgi iddiası İbrahime a.s. ulaşmayan, boş kuru bir iddiadır.

Netice: Bir takım kötü niyetli ve güya din adamı (İlahiyatçı-prof. v.s. takımı) namındaki, dinini az menfaat karşılığında satmaya cüret eden zavallılara açıkça sözleriz ki; yaptığınız yanlışlık veya saptırma veya ihanet, basıret sahibi ilim ehline gizli değildir. Daha fazla batmadan ve cahilleri de batırmadan, ahıret sorumluluğundan kurtulmanın çaresine bakın, yaptığınız yanlışlıkları açıklayarak tevbenizin samimi olduğunu ispat edin.

Yoksa H. Karaman gibileri, kendisine deliller getirilince, “Ben o sözümü açıkladım, muradım o değildi, v.s.” sözlerle kimse kıvırmasın. Yanlışa sebeb olanlar, yanlışları kadar düzeltmeye de çalışmalıdırlar, yoksa tevbe sahih olmaz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder