9 Ocak 2014 Perşembe

Beşiktaş’taki hâkim BTÖ’yü anlattı

Beşiktaş’taki hâkim BTÖ’yü anlattı: Polis dosya getirir mahkeme uygulardı


Beşiktaş Adliyesi’nde yıllarca görev yapan hakim, Beşiktaş Terör Örgütü’nü (BTÖ) anlattı ve ‘2006’dan sonra Beşiktaş’ta çalışan ne kadar hâkim-savcı varsa dinlenmeli. O zaman bu yapı ortaya çıkar’ dedi
Yargının içindeki Beşiktaş merkezli F tipi yapı, bu kez Ergenekon, Balyoz ve Kafes davalarında imzası bulanan bir hâkim tarafından açıklandı. Akşam gazetesine konuşan hâkim, Türk Ordusu’na ve yurtseverlere kumpas kuran bu gizli yapının, yargı mekanizmasını tekeline nasıl aldığını tüm çıplaklığıyla anlattı. BTÖ’den “Örgütlü bir yapı” diye bahseden hakim, adliye içindeki bu yapıda görev alanların isimlerini açıklamaya hazır olduğunu belirtti. Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın “Milli Orduya kumpas” kuruldu açıklamasının ardından, tanıkların ağzından dile getirilen Beşiktaş merkezli “tertip mekanizması”nı kamuoyunun ilk kez 2008’de Beşiktaş Terör Örgütü (BTÖ) adıyla Aydınlık’tan öğrendi.­ İsmi açıklanmayan ve halen bir mahkemeye başkanlık eden hakim Beşiktaş’taki işleyişi şöyle anlattı:
‘Örgütlü bir yapı’
Deliller önce basına servis ediliyor. Örgütlü bir yapı var. Haberler gazetede yer aldıktan sonra savcılar harekete geçiyor. Genellikle kendilerinden olan hakimlerin nöbet gününe denk getiriliyor. Bu kişilerin tutukluğuluğuna itiraz ediliyor. Üst mahkeme bu kişilere tahliye verdiği zaman yine aynı basın tarafından linç ediliyor. Kumuoyu tarafından da bilinen işini iyi yapan bir arkadaşımızın tahliye kararı vereceği konunuşuluyordu. Hemen atağa geçildi. Bu arkadaşla ilgili kara propaganda yapılmaya başlandıt. Bir örgütle ilişkilendirdiler.
‘Polis dosya getirir mahkeme uygulardı’
Özel Yetkili mahkemeler dinleme kararı veriyordu. Polis de istediği kişiyi dinliyordu. Bu yapıda en etkin rol polisindi. Polis dosya getirirdi, mahkeme onu uygulardı. Tersi asla yaşanmazdı. Basın tarafından linç edilen birinin serbest kaldığını hiç gördünüz mü?
HSYK da işin içinde
HSYK, bu yapının mihenk taşıdır, HSYK olmazsa bu işi yapamazlar. HSYK ne yapıyor? Ördneğin 5 yıldır hukuksuz yargılama yapan, ifade alan savcı ve hakimler hakkında bir tane bile disiplin cezası verilmedi. Disiplin cezasını geçtik, hepsine birer ödül verildi. Tahliye veren, bunların istediğini yapmayan hakim ve savcıların ise yerleri değiştirildi. İl dışına gönderilen ankadaşlarımız oldu.
Bu yapı içinde yer alanların bazıları siyasi ya da maddi rant, makam ve mevki kazandı. Bir arkadaşımızın tayini Beşktaş Adliyesi’ne çıktı. Bu yapıyla alakası yoktu. Hemen adliyedeki yapının mihenk taşı olan savcıyla diyaloğa geçti. Bu kişi daha sonra karşımıza mahkeme başkanı olarak çıktı. Ergenekon, Balyoz ve OdaTV davalarında tutuklamalar  yapan bazı hakimler ödül olarak Yargıtay’a seçildi. Beşiktaş’ta böyle iki hakim Yargıtay’la ödüllendirildi.
3 Temmuz operasyonu oldu. Aziz Yıldırım ‘iddianameyi polis yazdı’ dedi. Buna o zaman kimse inanmadı. Hatırlayın adam ifade vermemiş, ama adresine ‘Metris’ yazılmıştı. Polis önceden tutuklanacağını nereden biliyordu? Polis müneccim miydi?
‘İsimlerini açıklarım’
Şimdi devlet içindeki paralel devlet konuşuluyor. Bu devlet nasıl ortaya çıkacak? Kim çıkartacak? Bunu ortaya çıkaracak kişiler bizleriz. 2006 sonrası Beşiktaş’ta çalışan ne kadar hakim ve savcı varsa bu kişilerin dinlenmesi gerekir. O zaman yargı içindeki bu yapı ortaya çıkartılmış olur. Bana bir milletvekili gelsinYargıtay’a kadar olan isimleri tek tek açıklarım.

CEMAAT eliyle ABD DARBESİ

AKP-Cemaat kavgası buz dağının görünen tarafı; operasyonun örtüsü olarak kullanılıyor. ABD, AKP’yi yıkmaya, yerine daha Atlantikçi bir hükümet kurmaya karar vermiş. Gelin 1990’ların sonunda 2000’lerin başında neler yaşandı hatırlayalım: Soğuk Savaş reflekslerinin kaybolmaya başlamasıyla Türkiye’de bazı aydınlar, yüksek rütbeli subaylar ve siyasetçiler yavaş yavaş yüzlerini Avrasya’ya doğru çevirmeye başlamışlardı. Bu sürecin öncülüğünü İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek yapıyordu. Doğu Perinçek’ten sonra yazar Attila İlhan, Prof. Dr. Erol Manisalı ve Cumhuriyet gazetesi başyazarı İlhan Selçuk, bu yönelimi işleyen yazılar yazmaya başlamıştı. 2002 yılına gelindiğinde, TSK’daki bu eğilimi, dönemin MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç; “AB’nin
Türkiye’yi kabul etmeyeceğini, Türkiye’nin Rusya Federasyonu ve İran’ı kapsayacak yeni arayışlara ihtiyaç duyduğunu” söyleyerek dile getirdi.
Sonrasında yaşananları herkes biliyor. Türkiye’nin ekseninin kaymaya başladığını fark eden ABD, bu düşüncedeki aydınları Ergenekon ve Balyoz gibi düzmece davalarla zindanlara attırarak Ankara’yı kontrol altında tutmaya çalıştı.
Ecevit hükümetini de devirmişlerdi
Ecevit liderliğindeki 57. hükümet Irak işgali öncesinde yapılan pazarlıklarda Washington’a direnince bir sıcak para kriziyle devrilmiş, yerine “Milli Görüş gömleğini” çıkartan AKP hükümeti iktidara getirilmişti. Erdoğan, 2009 “one minute” krizine kadar Washington ile çok uyumlu çalıştı; her istenileni eksiksiz yaptı; ne istedilerse verdi. İlişkilerin bozulmasına “one minute” bahane oldu.
Sorun, Türkiye’nin yeni arayışlara girmesiydi
1963 yılından beri AB kapısında bekleyen Ankara, üyeliğin hayal olduğunu artık anlamıştı. 1996 yılında tek taraflı yapılan Gümrük Birliği Anlaşması, Türkiye’nin AB üyesi ülkelerle gerçekleşen dış ticaret açığını 300 milyar dolarlara yaklaştırmış, ülkenin bekasını tehdit eder hale gelmişti. Dünyada Türkiye’nin yalnızlaştığını fark eden AKP hükümeti, ilk denemesini Ortadoğu’nun liderliğine soyunarak yaptı. Fakat hem küresel sistemin, hem de bölge ülkelerinin Türkiye’nin Sünni Müslümanların lideri olmasına müsaade etmeyeceği kısa sürede anlaşıldı.
Küresel gelişmeler Ankara’yı Gümrük Birliği’nden çıkmaya zorluyor
Bu sırada Washington’dan dünyayı derinden etkileyecek ekonomik bir hamle geldi. Obama, 20 Mart 2013 tarihinde Kongreye, AB ile ticari ilişkileri geliştirmek amacıyla Brüksel ile Transatlantik Ticari ve Yatırım Ortaklık Anlaşması konusunda resmi temaslar başlatacağını bildirdi. Eşzamanlı olarak AB, 25 Mart 2013 tarihinde Japonya ile Serbest Ticaret Anlaşması görüşmelerine başladı.
Bu gelişmeler Ankara’yı iyice panikletti. Gümrük Birliği’nin ticari açıdan üçüncü ülkelere karşı Türkiye’yi zayıf bırakan durumuna bir de ABD ve Japonya eklenirse Ankara’nın Gümrük Birliği’nden çıkmaktan başka çaresi kalmayacaktı. Bunun üzerine Erdoğan telaş içinde Washington’a bir ziyaret gerçekleştirdi, Transatlantik Ticari ve Yatırım Ortaklık Anlaşması’na Türkiye’nin de dahil edilmesini talep etti. Obama bu konuda Erdoğan’a yeşil ışık yakmadı. Yakın zamanda Gümrük Birliği’nden çıkmak zorunda kalacak Türkiye, kendisine yeni pazarlar bulmak zorundaydı. Aynı zamanda dünyada yaşanan yeni bölgeselleşme hareketlerinde dışarıda kalırsa, tek başına ayakta kalamazdı.
Washington’dan eli boş dönen Erdoğan bu sefer Moskova’ya, Putin’i ziyarete gitti ve Şanghay İşbirliği Örgütü’ne girme talebini bir kez daha yeniledi. Erdoğan blöf yapmıyordu. Ayrıntılarını sonra yazarız, Türkiye’nin bu yönelişi bırakın bölgeyi, dünyadaki tüm dengeleri değiştirir.
Bu bir darbe girişimidir
Washington bu gidişata müsaade edemezdi; Cemaat’in düğmesine bastı. Geçmişte “Ergenekon” ve “Balyozcu”ları içeri atan F tipi Gladyo, yıllardır arşivlediği yolsuzluklar üzerinden bu sefer de yüzünü Avrasya’ya çeviren Erdoğan’ın peşine düştü. Yerine ise aynı Erdoğan’ın 2002 yılında yaptığı gibi, Washington’a giderek kendisine tavsiye edilenleri eksiksiz yapmaya söz veren birilerini getirmeyi planlıyorlar.