AKP-Cemaat kavgası buz dağının görünen tarafı; operasyonun örtüsü
olarak kullanılıyor. ABD, AKP’yi yıkmaya, yerine daha Atlantikçi bir
hükümet kurmaya karar vermiş. Gelin 1990’ların sonunda 2000’lerin
başında neler yaşandı hatırlayalım: Soğuk Savaş reflekslerinin
kaybolmaya başlamasıyla Türkiye’de bazı aydınlar, yüksek rütbeli
subaylar ve siyasetçiler yavaş yavaş yüzlerini Avrasya’ya doğru
çevirmeye başlamışlardı. Bu sürecin öncülüğünü İşçi Partisi lideri
Doğu Perinçek yapıyordu. Doğu Perinçek’ten sonra yazar Attila İlhan,
Prof. Dr. Erol Manisalı ve Cumhuriyet gazetesi başyazarı İlhan Selçuk,
bu yönelimi işleyen yazılar yazmaya başlamıştı. 2002 yılına
gelindiğinde, TSK’daki bu eğilimi, dönemin MGK Genel Sekreteri Orgeneral
Tuncer Kılınç; “AB’nin
Türkiye’yi kabul etmeyeceğini, Türkiye’nin
Rusya Federasyonu ve İran’ı kapsayacak yeni arayışlara ihtiyaç
duyduğunu” söyleyerek dile getirdi.
Sonrasında yaşananları herkes
biliyor. Türkiye’nin ekseninin kaymaya başladığını fark eden ABD, bu
düşüncedeki aydınları Ergenekon ve Balyoz gibi düzmece davalarla
zindanlara attırarak Ankara’yı kontrol altında tutmaya çalıştı.
Ecevit hükümetini de devirmişlerdi
Ecevit
liderliğindeki 57. hükümet Irak işgali öncesinde yapılan
pazarlıklarda Washington’a direnince bir sıcak para kriziyle devrilmiş,
yerine “Milli Görüş gömleğini” çıkartan AKP hükümeti iktidara
getirilmişti. Erdoğan, 2009 “one minute” krizine kadar Washington ile
çok uyumlu çalıştı; her istenileni eksiksiz yaptı; ne istedilerse verdi.
İlişkilerin bozulmasına “one minute” bahane oldu.
Sorun, Türkiye’nin yeni arayışlara girmesiydi
1963
yılından beri AB kapısında bekleyen Ankara, üyeliğin hayal olduğunu
artık anlamıştı. 1996 yılında tek taraflı yapılan Gümrük Birliği
Anlaşması, Türkiye’nin AB üyesi ülkelerle gerçekleşen dış ticaret
açığını 300 milyar dolarlara yaklaştırmış, ülkenin bekasını tehdit eder
hale gelmişti. Dünyada Türkiye’nin yalnızlaştığını fark eden AKP
hükümeti, ilk denemesini Ortadoğu’nun liderliğine soyunarak yaptı.
Fakat hem küresel sistemin, hem de bölge ülkelerinin Türkiye’nin
Sünni Müslümanların lideri olmasına müsaade etmeyeceği kısa sürede
anlaşıldı.
Küresel gelişmeler Ankara’yı Gümrük Birliği’nden çıkmaya zorluyor
Bu
sırada Washington’dan dünyayı derinden etkileyecek ekonomik bir hamle
geldi. Obama, 20 Mart 2013 tarihinde Kongreye, AB ile ticari ilişkileri
geliştirmek amacıyla Brüksel ile Transatlantik Ticari ve Yatırım
Ortaklık Anlaşması konusunda resmi temaslar başlatacağını bildirdi.
Eşzamanlı olarak AB, 25 Mart 2013 tarihinde Japonya ile Serbest Ticaret
Anlaşması görüşmelerine başladı.
Bu gelişmeler Ankara’yı iyice
panikletti. Gümrük Birliği’nin ticari açıdan üçüncü ülkelere karşı
Türkiye’yi zayıf bırakan durumuna bir de ABD ve Japonya eklenirse
Ankara’nın Gümrük Birliği’nden çıkmaktan başka çaresi kalmayacaktı.
Bunun üzerine Erdoğan telaş içinde Washington’a bir ziyaret
gerçekleştirdi, Transatlantik Ticari ve Yatırım Ortaklık Anlaşması’na
Türkiye’nin de dahil edilmesini talep etti. Obama bu konuda Erdoğan’a
yeşil ışık yakmadı.
Yakın zamanda Gümrük Birliği’nden çıkmak zorunda kalacak Türkiye,
kendisine yeni pazarlar bulmak zorundaydı. Aynı zamanda dünyada yaşanan
yeni bölgeselleşme hareketlerinde dışarıda kalırsa, tek başına ayakta
kalamazdı.
Washington’dan eli boş dönen Erdoğan bu sefer Moskova’ya,
Putin’i ziyarete gitti ve Şanghay İşbirliği Örgütü’ne girme talebini
bir kez daha yeniledi. Erdoğan blöf yapmıyordu. Ayrıntılarını sonra
yazarız, Türkiye’nin bu yönelişi bırakın bölgeyi, dünyadaki tüm
dengeleri değiştirir.
Bu bir darbe girişimidir
Washington
bu gidişata müsaade edemezdi; Cemaat’in düğmesine bastı. Geçmişte
“Ergenekon” ve “Balyozcu”ları içeri atan F tipi Gladyo, yıllardır
arşivlediği yolsuzluklar üzerinden bu sefer de yüzünü Avrasya’ya
çeviren Erdoğan’ın peşine düştü. Yerine ise aynı Erdoğan’ın 2002
yılında yaptığı gibi, Washington’a giderek kendisine tavsiye edilenleri
eksiksiz yapmaya söz veren birilerini getirmeyi planlıyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder