4 Haziran 2011 Cumartesi

Banu Avar‘dan Kültürel Çöküş Teorisi


Banu Avar‘dan Kültürel Çöküş Teorisi
Banu AvarTürkiye’de yayın yapan bilindik televizyon kanallarında yararlı programlar genellikle geç saatlerde başlar. Bunun nedenini çoğu kimse düşünmez. Çünkü uyutulduğumuzun farkında değiliz. Olan biteni, genellikle kaderci zihniyetle başımızdan savıyoruz. Hâlbuki günlük yaşamımızın içinde olup biten birçok şey üzerinde, başkaları bizden çok düşünüp planlar yapıyor. Türkiye’de kurulacak bir siyasi partinin önderliğini kimin yapacağını, Türk Ulusu’ndan çok başkaları (!) düşünüyorsa veya televizyon programlarında neler olacağı üzerinde Türk olmayan bazı güçler (!) günlerce kafa yoruyorsa, bunun altında bir şeyler aramak gerekir.
Banu Avar, yakın tarih üzerinde ciddi bilgilere sahip olan ve doğruları söylediği için dokuz köyden kovulan büyük bir düşünürdür benim nazarımda. Düşüncelerine çok önem verdiğim Banu Avar, yakın zamana kadar TRT’de yaptığı belgesel ve programlarla dikkatleri üzerine çekiyordu. Ne yazık ki birilerinin (!) ortaya çıkmasını istemediği gerçekleri göz önüne sermeye başladığı için, TRT yönetimi tarafından programı yayından kaldırıldı. Bununla da kalmayıp onca gereksiz insana bağrını açan TRT, Banu Avar’ı kendinden uzaklaştırdı. Bunun üzerine, tıpkı Hulki Cevizoğlu gibi gece 12′den sonra başlayan programlarla derdini dile getirmeye çalışan Banu Avar, yakın zamanda çekimi yapılan bir programda yaptığı iki buçuk dakikalık konuşmasında, Türkiye’nin içinde bulunduğu vahim tabloyu bütün gerçekliğiyle resmedercesine açıklıyor.

Banu Avar’ın bu kısa konuşması, Türkiye üzerinde oynanan oyunlar üzerine çok önemli bilgiler veriyor bizlere. Özelleştirmeler, polis-asker çatışması ve ABD – AB güdümündeki kişilerin hükümete getirilmesi ile başlayan işgali şimdiden haber veren Banu Avar’ın bu değerli konuşmasını, aşağıda metin olarak da veriyorum:
Erbakan gibi biri değil, Tayyip Bey gibi biri lazım demiş. Ve ben 1994′te burada fixterlik yapıyordum, yani gelen basın mensuplarına yardımcı oluyordum. O zaman zannediyorum Nisan ayında BBC aradı önce, arkasından ABC ve arkasından da BBS aradı. Hepsiyle aynı konuşma geçti. Konuşma şöyleydi:
Nid Gaving arıyor, editörü. Efendim diyorlar, Refah Partisi konusunda biz bir program yapmak istiyoruz. Tamam diyorum, hemen sayın Erbakan’ı ayarlayayım. Hayır onu istemiyoruz, yardımcısı varmış -kimse tanımıyor o zaman daha- Abdullah Gül’ü istiyoruz, Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan’ı istiyoruz ve Fehmi Koru’yu istiyoruz. Aradan bir hafta geçiyor ABC arıyor, birebir aynı konuşma. Allah Allah diyorum ben; çünkü o zaman bilmiyoruz bu insanları, yani şey Abdullah Bey’i mesela. Arkasından BBS arıyor, şeyin Amerika’nın en önemli devlet radyo televizyonu. Birebir aynı konuşma. Erbakan’ı ayarlayayım, hayır istemeyiz. Biz Büyükşehir Belediye Başkanı’nı, Abdullah Bey’i ve şeyi isteriz. Ve geldiler, bende duruyor kayıtları. Yapıldı o konuşmalar filan.
O zaman belliydi, nereye geçileceği. Bu şekilde ayarladılar. Şu anda da belirli adamlar hazırlanıyor. Solda bu, sağda bu, şunda şu. Bunların hepsini Nelson Letski denen CIA istasyon şefi diyor ki Büyük Millet Meclisi’nin her tarafındayım diyor. Şimdi böyle adamlar getiriliyor. Getirilir getirilmez deniyor ki: “Özelleştireceksin!” Burada tıkırtı istemiyorum bir ülkede ve bütün olan biten fabrikalar kapatılıyor. Yugoslavya’da da bu yapıldı, birçok ülkede bu yapıldı.
Ondan sonra aç ve işsiz olarak sokaklara dökülen insanları -evinden de belki çıkamayan insanları ya da- televizyonla zehir enjekte edilmeye başlıyor. Yemekteyiz‘den başlıyor, senin bütün kutsallarına, nimetine hakaret ediyor, yaşlıların hepsini uçkur peşinde gösteren evlilik programları… 68 ülkede birden başlatıldı bunlar. Aynı şekilde kadınlara sabahtan akşama kadar, kendi kocasını, kendi en önemli insanlarını hakaret edecek şekilde beş dakika için meşhur olma imkânı tanıyor. Kendi kocasını çekiştiriyor ekranda ki biz kol kırılır, yen içinde kalır ile büyüdük. Bütün bu şeyler, yani aklınıza gelebilecek her türlü kutsal – tabu yıkılıyor. Hanımlarımız eğer eğitimliyse “Sex and City Desperate Housewife” ile yalnız ve özgür kadın (feminizm) itekleniyor.
İşte gördünüz, yemekteyiz programında bir hanımın hanım pazarladığı çıktı ortaya. Bunlar ortaya çıkıyor. İnanılmaz bir düşme yaşanıyor kültürel olarak. Bu şekilde bir şey ile arkasından da Yugoslavya’da da yapıldığı gibi etnik sendikacılık ve etnik kaşıma başlıyor. Düğmeye basılıyor, iç savaş çıkıyor. Ve bir bakıyorsunuz ordu ile polis karşı karşıya getirildi. Yugoslavya’da polis silahlandırılmıştı.
Ve daha sonra barış gücü askerleri gelip, “Biz sizi ayırmaya geldik.” diye petrol bölgelerine ya da stratejik bölgelerine el koyuyorlar.
Bu şablon herkesin aklında dursun.


Orkun KUTLU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder