ÜLKÜCÜ HAREKETE YÖNELİK SON GÖZALTILAR
Fahrettin ÖZTOPRAK
“Ürküten Diyaloglar
H.U.: Bu tamamen ölüm kalım mitingi ya orası. Ya MHP baraja takılacak, ya çıkacak. Orada kan dökülürse barajı geçeriz. Kan dökülmez normal miting olursa hiç bir nane olmaz. Dağ taş PKK. Çatapat çıksa, ya bir tane deliye verseler, tinerciye deseler ki “Al sana bir uzi dıırrrt şöyle bir gelişi güzel ateş et”. M.A.: Allah muhafaza bir de genel başkana falan sıksalar Türkiye karışır. H.U.: Geçmiş olsun yani. Yok yok genel başkana etten duvar yaparlar. Halkın içine gelişi güzel sıksalar sekiz on tane yirmi tane böyle. 3 ölü 5 yaralı 8 ölü falan filan. Oldu mu oradan MHP yüzde 25 ile gelir yani.
“Tam Teçhizatla Gelin”
Gözaltına alınanlardan MHP Küçükçekmece İlçe Yönetim Kurulu üyesi E.K.’nin, Küçükçekmece Ülkü Ocakları üyesi A.Ö.’ye söylediği “Mitinge dolu geliriz” ifadeleri de teknik takibe takıldı. İstanbul Ülkü Ocakları Başkan Yardımcısı M.K. ile MHP Tuzla İlçe Yönetim Kurulu Üyesi A.K. arasındaki görüşmede de, “mitinge bıçak götürmelerinin iyi olacağı ancak havalimanında xray’de yakalanacağından bahisle bıçağın Diyarbakır’dan satın alınabileceği” ifadelerinin yer aldığı belirtildi. Görüşme ile ilgili ulaşılan bazı ayrıntılar şöyle oldu M.K.: Ne b.k olacağı da belli değil saldırı maldırı olacak diyorlar falan. A.K.: Kanka benim bir kurt başlı bıçağım var a.k. her türlü. M.K.: Tamam işte, al yanına. A. K. Alacam da uçakta x ray var orada satın alırız.”
Evet, Ülkü ocakları İstanbul il başkanlarından Erdem Karakoç ve yıllarca bu davanın çilesini çekmiş, hapislerde yatmış, Karabağ’da Azeri Türk ordusunda yarbaylığa kadar yükselmiş ve Ermenilere elindeki otomatik makinalı tüfekle kan kusturmuş Yusuf Ziya Arpacık şu anda tutuklanmış durumdalar. Onlarla birlikte 15 Ülkücü daha tutuklanmış. Sorguları devam ediyor. Ama bu Ülkücülerin birinden bile laf alamıyorlar.
Bilirsiniz, yıllar önce Kurtlar Vadisi dizisinde, ses benzetme, yani ses taklidi yapan bilgisayarlar vardı. Bununla istenilen kişinin sesi taklit edilip kayıda alınabiliyordu.
Meğer söz konusu ses taklidi sistemi gerçekten de varmış. Telekom bunu ABD’den getirtmiş.
Yukarıdaki ses kayıtları tamamen taklittir.
Taklit olduğu şuradan belli ki, tutuklananlar yıllarca bu davaya hizmet vermiş ülkücülerdir. Onlardan birinin bile yukarıda belirtilen kayıtlardaki ifadeleri kullanması imkansız. Çünkü bu Ülkücüler MHP’nin baraj sorunu olduğunu akıllarından bile geçirmezler.
Bıçaklardan söz ediliyor. Biri kalkmış kurt başlı bıçağım var diyor. Ülkücüler 1970 yılından beri silah kullanmayı çok iyi bilir. Onların bıçaklarla işi yoktur.
Yukarıdaki ses kaydı ifadeleri tamamen düzmece.
AKP genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakır Mitingi’nde ağzından ister istemez bir söz kaçırdı. Dedi ki, MHP ve Ülkücüler BDP’yle işbirliği yapmaktadırlar. Bunun kaseti de yayınlanacak.
Miting bitti, aradan yarım saat geçmeden kaset devreye girdi.
Meğerse BDP milletvekillerinden Gülten Kısanak, “Bizim Elazığ’da milletvekili çıkarmamız imkansız, öyleyse MHP’ye destek verelim” demiş.
Tabi ki, Gülten Kısanak ve BDP genel başkanı Selahattin Demirtaş açıklama yaptılar, böyle bir konuşmanın geçmediğini söylediler.
Demek ki, aynı ses teklidi bilgisayardan BDP milletvekili Gülten Kısanak’ın sesi taklit edilmiş.
Dünyanın gelişmiş ve ileri gitmiş devletleri ses kayıtlarını herhangi bir dava için delil olarak kabul etmemektedirler. Bunun nedeniyse bir kimsenin sesinin bilgisayarlardaki programlarla taklit edilebilirliği. Teknoloji günümüzde daha ileri götürülmüş, görüntü montajlarının da yapılabilirliği söz konusu olmuştur. AKP’nin genel başkanı R. T. Erdoğan, BDP milletvekillerinden Hasip Kaplan’nın kaset siyasetini kınaması ile ilgili yiğitçe beyanatından sonra yine MHP’nin, BDP’yle, hatta PKK’yla işbirliği içinde bulunduğunu açıklamıştı. Anadolu’nun bağrında bir söz vardır. “Yiğidi öldür ama, hakkını yeme” denir. Hasip Kaplan doğrusu neyse onu söylemiştir.
BAKALIM KUL OZAN NE DEMİŞ:
İlk şiirim Ahmet Kabaklı'nın Türk Edebiyatı Dergisi'nin 1973 yılının bir sayısında yayınlandı. Bu şiirin adı "Eyvah Dost" idi.
Bizim için dostarın arı bir kıymeti vardır. Kul Ozan mahlasını bana veren de Cumhuriyet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı öğretim görevlilerinden Yard. Doç. Dr. Doğan Kaya'ydı. O benim üç şiirimi Sivas Folklorü Dergisi'nde, 1973, 1974, 1975 yıllarında yayayınladı. 1974 yılında Ötüken dergisinde "At sızını" adlı hoyratım yayınlandı. Hüseyin Nihal ATsız7In vefatıyla bu şiirim 1975 yılında bir daha yayınlandı. Hergün Gazetesi'nde şiirlerim yayınlandı. Bu şiirlerimden biri Müslihittin Efendi başlığını taşıyordu. 1985 yılında, Taşkent Jurnal gazetesinde, Bahtiyar Nazarov hakkımda bir makale yazdı. Prof. Dr. Timur Kocaoğlu bu makaleyi Türkçeye çevirip Türk Edebiyatı Dergisi'nin Ekim sayısında yayınladı.
Evet; Erdem Karakoç ve Yusuf Ziya Arpacık'ı yalnız bırakamazdım. Onlar benim candan arkadaşlarım ve ülküdaşlarımdı. Ben de aşağıdaki uzun şiiri yazdım:
BUGÜNÜN YARINI DA VAR
Bir sabah topladılar on yedi genci birden
Resulümüz ürperdi Medine'den, kabirden
Ruhuma bedenimi ver de çıkayım rabbim
Varayım, ümmetimi tutuklayanlar da kim?
Böyle dedi rabbine Peygamber efendimiz
Onun duasına da her an "Amin" deriz biz
Ey Erdem Karakoç'um, ey ocaktan reisim
Adın levh-i mahfuzda, bu isim büyük isim
Bilirim, korku nedir bilmezsin, üzülmezsin
Onlar kim ki, tenine dokunup, seni ezsin
Sen ki, on iki eylül günlerini gördün, sor
Yusuf Ziya Arpacık yanında dik duruyor
Bu muhterem kardeşim yiğitlerin bir eşi
O ülkümün yakında doğacak bir güneşi
Ya sabır diyoruz da, bunun sınırı vardır
Cüret, yalan haberle sorgulayanlarındır
Bu cüret ne cüret ki, teşebbüse geçilir
On günün azı kaldı; ak, kara mı, secilir
Hele ki, bir dokunun bir kılına bile, vay
Ey zalim kişi yerle bir olur gök ve uzay
Kul Ozan'ım; adımı bilen bilir, bilmeyen
Bu şiiri yazdım da, başımdır eğilmeyen
YİNE BİR TUTUKLAMA
30 Mayıs 2011'de basında yer alan haberler şöyleydi:
"Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı, yaklaşık 3 saat süren mahkeme sorgusunun ardından tutuklandı. Balanlı, Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'nde alınan yoğun güvenlik önlemlerinin ardından İstanbul Merkez Komutanlığına götürüldü. Balanlı'nın işlemlerinin bitmesinden sonra, muvazzaf askerlerin yattığı Hasdal Cezaevi'ne götürülmesi bekleniyor.
Sabah saatlerinde sivil plakalı iki askeri araç ve korumalarla Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne getirilen Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı'ya İstanbul Merkez Komutanı Tuğgeneral Muhittin Keçeci'nin eşlik ettiği görüldü.
Balanlı'nın İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Ayar tarafından saat 10.00 sularında başlayan sorgusu, öğleden sonra saat 13.15 sularında sona erdi."
Bilgin Balanlı'nın tutuklanma nedeni günlük gazetelerde onun tarikatlara karşı olması ve irtica ile mücadele etmesi gösterildi. Bunu gazete sayfalarında okuduk. Onu savunmak bana düşmüz, Genel Kurmay Başkanlığı'na düşer.
Geçen sene Üçüncü Ordu komutanı Orgeneral Saldıray Berk hakkında da asılsız iddialar ortaya atılmış, bu generalin bölgedeki Alevi köyleri ziyaret ettiği ve köylülerle sohbetlerde bulunduğu neden olarak gösterilmişti. Ama onu tutuklayamadılar. Saldıray Berk, sadece görevinden alındı ve 30 Ağustos 2010 tarihinden geçerli olmak üzere Kara Kuvvetleri Komutanlığı Eğitim ve Doktrin (EDOK) Komutanlığına atandı.
Saldıray Berk, Şarkışlalı olması hasebiyle benim emşerimdi. Kendisi Alevi değil, Hanifi'dir.
Şarkışla'dan mert ve yiğit insanlar çıkar. Bu kaza ve çevresi Afşin Bey'den bize mirastır.
Afşin Bey, Malazgirt Meydan Muharebesi'nden önce, 1066 yılında Malatya'dan Tohma Çayı'nı izleyerek Uzunyayla'ya ve Şarkışla'ya gelmiş, Kayseri şehrini ve kalesini Bizanslılardan fethetmiştir.
Memleketimizden Mehmet Sakarya, Feyzullah Özduygu, İsmet Soysal, Vahap Altan gibi büyük ülkücüler yetişmiş, Mustafa Köse, Salih Kızılkaya, Musa Türkoğlu, Ziya Doğan, MHP MKYK üyesi Mustafa Mit ve rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu bağrımızdan çıkmıştır. Birimiz bile, bir an olsun dahi korku nedir bilmez. Bu Allah vergisidir.
Bizi edep biliriz. Elimize, Dilimize, Belimize hakimiz.
Elimiz yurdumuz, vatanımızdır. Dilimiz Türkçemizdir. Belimiz misak-ı milli sınırlarımızdır. Bu sözün diğer bir anlamı da vardır. Ona bile riayet gösteririz.
Şarkışlalıların bir huyu vardır. İlçemizde Alevi Sünni ayrımı yapılmaz. Çünkü biz küçük yaştayken Aşık Veysel'i görmüş ve onu sazıyla sözüylü dinlemişiz.
Saldıray Berk de Alevi Sünni ayrımını yapmaz.
Dedik ya, Bilgin Balanlı'yı savunmak bizim haddimize değildir. Bu iş Genel kurmay başkanlığınındır.
Memur ise, bir üst makamına karşı gelemez. Çünkü onun emirindedir.
Yargı üyeleri bile günümüzde memur seviyesine indirilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Sayıştay ve YSK üyleri de.
Memurluğu kabul ediyorsan muhakkak bir üstüne, ne derse desin, uyacaksın. Uymadığın zaman suç işlemiş olursun.
Anayasamızca irtica ve TC. kanunlarınca tarikatlar yasaktır. Bu tarikatlara girenler, irtica hareketlerinde yer alanlar suç işlemektedir.
Ne hikmetse Bektaşilik de tarikat olarak addedilmiştir. Oysa Bektaşilik tarikat değildir, bir örgüttür. Türk milletinin milli değerlerini koruyan ve muhafaza eden bir kültürel örgüttür. O, ordu ve toplum kaynaşmasının tek aracıdır. 1300 yılından 1826 yılına kadar bu, böyleydi.
Aslında Nakşibendi Tarikatı Halid-i Kürt kolunu palazlandıran, Anadolu'da Halid-i Kürdiliğin yayılmasına ön ayak olan İkinci Mahmut'tur. Oysa reforumcu addedilen ve yenilikçi kabul edilen bu padişah, Yeniçeri Ocağı'nı topa tutup kaldırmasından sonra Bektaşiliği yasaklamıştı. Onun akıl hocası da Kürt Abdurrahman Efendi'ydi. Alevilik bundan sonra başgösterdi. Bektaşiyim diyemeyenler Anadolu'da Aleviyim ya da Hanifiyim demeye başladılar. Rumeli'de Bektaşilik devam etti. Rumeli Bektaşileri kendilerini Hanifi olarak da addederler. Çünkü Bektaşilik Hanifilikten gelir.

H.U.: Bu tamamen ölüm kalım mitingi ya orası. Ya MHP baraja takılacak, ya çıkacak. Orada kan dökülürse barajı geçeriz. Kan dökülmez normal miting olursa hiç bir nane olmaz. Dağ taş PKK. Çatapat çıksa, ya bir tane deliye verseler, tinerciye deseler ki “Al sana bir uzi dıırrrt şöyle bir gelişi güzel ateş et”. M.A.: Allah muhafaza bir de genel başkana falan sıksalar Türkiye karışır. H.U.: Geçmiş olsun yani. Yok yok genel başkana etten duvar yaparlar. Halkın içine gelişi güzel sıksalar sekiz on tane yirmi tane böyle. 3 ölü 5 yaralı 8 ölü falan filan. Oldu mu oradan MHP yüzde 25 ile gelir yani.
“Tam Teçhizatla Gelin”
Gözaltına alınanlardan MHP Küçükçekmece İlçe Yönetim Kurulu üyesi E.K.’nin, Küçükçekmece Ülkü Ocakları üyesi A.Ö.’ye söylediği “Mitinge dolu geliriz” ifadeleri de teknik takibe takıldı. İstanbul Ülkü Ocakları Başkan Yardımcısı M.K. ile MHP Tuzla İlçe Yönetim Kurulu Üyesi A.K. arasındaki görüşmede de, “mitinge bıçak götürmelerinin iyi olacağı ancak havalimanında xray’de yakalanacağından bahisle bıçağın Diyarbakır’dan satın alınabileceği” ifadelerinin yer aldığı belirtildi. Görüşme ile ilgili ulaşılan bazı ayrıntılar şöyle oldu M.K.: Ne b.k olacağı da belli değil saldırı maldırı olacak diyorlar falan. A.K.: Kanka benim bir kurt başlı bıçağım var a.k. her türlü. M.K.: Tamam işte, al yanına. A. K. Alacam da uçakta x ray var orada satın alırız.”
Evet, Ülkü ocakları İstanbul il başkanlarından Erdem Karakoç ve yıllarca bu davanın çilesini çekmiş, hapislerde yatmış, Karabağ’da Azeri Türk ordusunda yarbaylığa kadar yükselmiş ve Ermenilere elindeki otomatik makinalı tüfekle kan kusturmuş Yusuf Ziya Arpacık şu anda tutuklanmış durumdalar. Onlarla birlikte 15 Ülkücü daha tutuklanmış. Sorguları devam ediyor. Ama bu Ülkücülerin birinden bile laf alamıyorlar.
Bilirsiniz, yıllar önce Kurtlar Vadisi dizisinde, ses benzetme, yani ses taklidi yapan bilgisayarlar vardı. Bununla istenilen kişinin sesi taklit edilip kayıda alınabiliyordu.
Meğer söz konusu ses taklidi sistemi gerçekten de varmış. Telekom bunu ABD’den getirtmiş.
Yukarıdaki ses kayıtları tamamen taklittir.
Taklit olduğu şuradan belli ki, tutuklananlar yıllarca bu davaya hizmet vermiş ülkücülerdir. Onlardan birinin bile yukarıda belirtilen kayıtlardaki ifadeleri kullanması imkansız. Çünkü bu Ülkücüler MHP’nin baraj sorunu olduğunu akıllarından bile geçirmezler.
Bıçaklardan söz ediliyor. Biri kalkmış kurt başlı bıçağım var diyor. Ülkücüler 1970 yılından beri silah kullanmayı çok iyi bilir. Onların bıçaklarla işi yoktur.
Yukarıdaki ses kaydı ifadeleri tamamen düzmece.
AKP genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyarbakır Mitingi’nde ağzından ister istemez bir söz kaçırdı. Dedi ki, MHP ve Ülkücüler BDP’yle işbirliği yapmaktadırlar. Bunun kaseti de yayınlanacak.
Miting bitti, aradan yarım saat geçmeden kaset devreye girdi.
Meğerse BDP milletvekillerinden Gülten Kısanak, “Bizim Elazığ’da milletvekili çıkarmamız imkansız, öyleyse MHP’ye destek verelim” demiş.
Tabi ki, Gülten Kısanak ve BDP genel başkanı Selahattin Demirtaş açıklama yaptılar, böyle bir konuşmanın geçmediğini söylediler.
Demek ki, aynı ses teklidi bilgisayardan BDP milletvekili Gülten Kısanak’ın sesi taklit edilmiş.
Dünyanın gelişmiş ve ileri gitmiş devletleri ses kayıtlarını herhangi bir dava için delil olarak kabul etmemektedirler. Bunun nedeniyse bir kimsenin sesinin bilgisayarlardaki programlarla taklit edilebilirliği. Teknoloji günümüzde daha ileri götürülmüş, görüntü montajlarının da yapılabilirliği söz konusu olmuştur. AKP’nin genel başkanı R. T. Erdoğan, BDP milletvekillerinden Hasip Kaplan’nın kaset siyasetini kınaması ile ilgili yiğitçe beyanatından sonra yine MHP’nin, BDP’yle, hatta PKK’yla işbirliği içinde bulunduğunu açıklamıştı. Anadolu’nun bağrında bir söz vardır. “Yiğidi öldür ama, hakkını yeme” denir. Hasip Kaplan doğrusu neyse onu söylemiştir.
BAKALIM KUL OZAN NE DEMİŞ:
İlk şiirim Ahmet Kabaklı'nın Türk Edebiyatı Dergisi'nin 1973 yılının bir sayısında yayınlandı. Bu şiirin adı "Eyvah Dost" idi.
Bizim için dostarın arı bir kıymeti vardır. Kul Ozan mahlasını bana veren de Cumhuriyet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı öğretim görevlilerinden Yard. Doç. Dr. Doğan Kaya'ydı. O benim üç şiirimi Sivas Folklorü Dergisi'nde, 1973, 1974, 1975 yıllarında yayayınladı. 1974 yılında Ötüken dergisinde "At sızını" adlı hoyratım yayınlandı. Hüseyin Nihal ATsız7In vefatıyla bu şiirim 1975 yılında bir daha yayınlandı. Hergün Gazetesi'nde şiirlerim yayınlandı. Bu şiirlerimden biri Müslihittin Efendi başlığını taşıyordu. 1985 yılında, Taşkent Jurnal gazetesinde, Bahtiyar Nazarov hakkımda bir makale yazdı. Prof. Dr. Timur Kocaoğlu bu makaleyi Türkçeye çevirip Türk Edebiyatı Dergisi'nin Ekim sayısında yayınladı.
Evet; Erdem Karakoç ve Yusuf Ziya Arpacık'ı yalnız bırakamazdım. Onlar benim candan arkadaşlarım ve ülküdaşlarımdı. Ben de aşağıdaki uzun şiiri yazdım:
BUGÜNÜN YARINI DA VAR
Bir sabah topladılar on yedi genci birden
Resulümüz ürperdi Medine'den, kabirden
Ruhuma bedenimi ver de çıkayım rabbim
Varayım, ümmetimi tutuklayanlar da kim?
Böyle dedi rabbine Peygamber efendimiz
Onun duasına da her an "Amin" deriz biz
Ey Erdem Karakoç'um, ey ocaktan reisim
Adın levh-i mahfuzda, bu isim büyük isim
Bilirim, korku nedir bilmezsin, üzülmezsin
Onlar kim ki, tenine dokunup, seni ezsin
Sen ki, on iki eylül günlerini gördün, sor
Yusuf Ziya Arpacık yanında dik duruyor
Bu muhterem kardeşim yiğitlerin bir eşi
O ülkümün yakında doğacak bir güneşi
Ya sabır diyoruz da, bunun sınırı vardır
Cüret, yalan haberle sorgulayanlarındır
Bu cüret ne cüret ki, teşebbüse geçilir
On günün azı kaldı; ak, kara mı, secilir
Hele ki, bir dokunun bir kılına bile, vay
Ey zalim kişi yerle bir olur gök ve uzay
Kul Ozan'ım; adımı bilen bilir, bilmeyen
Bu şiiri yazdım da, başımdır eğilmeyen
YİNE BİR TUTUKLAMA
30 Mayıs 2011'de basında yer alan haberler şöyleydi:
"Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı, yaklaşık 3 saat süren mahkeme sorgusunun ardından tutuklandı. Balanlı, Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'nde alınan yoğun güvenlik önlemlerinin ardından İstanbul Merkez Komutanlığına götürüldü. Balanlı'nın işlemlerinin bitmesinden sonra, muvazzaf askerlerin yattığı Hasdal Cezaevi'ne götürülmesi bekleniyor.
Sabah saatlerinde sivil plakalı iki askeri araç ve korumalarla Beşiktaş'taki İstanbul Adliyesi'ne getirilen Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı'ya İstanbul Merkez Komutanı Tuğgeneral Muhittin Keçeci'nin eşlik ettiği görüldü.
Balanlı'nın İstanbul Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Ayar tarafından saat 10.00 sularında başlayan sorgusu, öğleden sonra saat 13.15 sularında sona erdi."
Bilgin Balanlı'nın tutuklanma nedeni günlük gazetelerde onun tarikatlara karşı olması ve irtica ile mücadele etmesi gösterildi. Bunu gazete sayfalarında okuduk. Onu savunmak bana düşmüz, Genel Kurmay Başkanlığı'na düşer.
Geçen sene Üçüncü Ordu komutanı Orgeneral Saldıray Berk hakkında da asılsız iddialar ortaya atılmış, bu generalin bölgedeki Alevi köyleri ziyaret ettiği ve köylülerle sohbetlerde bulunduğu neden olarak gösterilmişti. Ama onu tutuklayamadılar. Saldıray Berk, sadece görevinden alındı ve 30 Ağustos 2010 tarihinden geçerli olmak üzere Kara Kuvvetleri Komutanlığı Eğitim ve Doktrin (EDOK) Komutanlığına atandı.
Saldıray Berk, Şarkışlalı olması hasebiyle benim emşerimdi. Kendisi Alevi değil, Hanifi'dir.
Şarkışla'dan mert ve yiğit insanlar çıkar. Bu kaza ve çevresi Afşin Bey'den bize mirastır.
Afşin Bey, Malazgirt Meydan Muharebesi'nden önce, 1066 yılında Malatya'dan Tohma Çayı'nı izleyerek Uzunyayla'ya ve Şarkışla'ya gelmiş, Kayseri şehrini ve kalesini Bizanslılardan fethetmiştir.
Memleketimizden Mehmet Sakarya, Feyzullah Özduygu, İsmet Soysal, Vahap Altan gibi büyük ülkücüler yetişmiş, Mustafa Köse, Salih Kızılkaya, Musa Türkoğlu, Ziya Doğan, MHP MKYK üyesi Mustafa Mit ve rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu bağrımızdan çıkmıştır. Birimiz bile, bir an olsun dahi korku nedir bilmez. Bu Allah vergisidir.
Bizi edep biliriz. Elimize, Dilimize, Belimize hakimiz.
Elimiz yurdumuz, vatanımızdır. Dilimiz Türkçemizdir. Belimiz misak-ı milli sınırlarımızdır. Bu sözün diğer bir anlamı da vardır. Ona bile riayet gösteririz.
Şarkışlalıların bir huyu vardır. İlçemizde Alevi Sünni ayrımı yapılmaz. Çünkü biz küçük yaştayken Aşık Veysel'i görmüş ve onu sazıyla sözüylü dinlemişiz.
Saldıray Berk de Alevi Sünni ayrımını yapmaz.
Dedik ya, Bilgin Balanlı'yı savunmak bizim haddimize değildir. Bu iş Genel kurmay başkanlığınındır.
Memur ise, bir üst makamına karşı gelemez. Çünkü onun emirindedir.
Yargı üyeleri bile günümüzde memur seviyesine indirilmiştir.
Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Sayıştay ve YSK üyleri de.
Memurluğu kabul ediyorsan muhakkak bir üstüne, ne derse desin, uyacaksın. Uymadığın zaman suç işlemiş olursun.
Anayasamızca irtica ve TC. kanunlarınca tarikatlar yasaktır. Bu tarikatlara girenler, irtica hareketlerinde yer alanlar suç işlemektedir.
Ne hikmetse Bektaşilik de tarikat olarak addedilmiştir. Oysa Bektaşilik tarikat değildir, bir örgüttür. Türk milletinin milli değerlerini koruyan ve muhafaza eden bir kültürel örgüttür. O, ordu ve toplum kaynaşmasının tek aracıdır. 1300 yılından 1826 yılına kadar bu, böyleydi.
Aslında Nakşibendi Tarikatı Halid-i Kürt kolunu palazlandıran, Anadolu'da Halid-i Kürdiliğin yayılmasına ön ayak olan İkinci Mahmut'tur. Oysa reforumcu addedilen ve yenilikçi kabul edilen bu padişah, Yeniçeri Ocağı'nı topa tutup kaldırmasından sonra Bektaşiliği yasaklamıştı. Onun akıl hocası da Kürt Abdurrahman Efendi'ydi. Alevilik bundan sonra başgösterdi. Bektaşiyim diyemeyenler Anadolu'da Aleviyim ya da Hanifiyim demeye başladılar. Rumeli'de Bektaşilik devam etti. Rumeli Bektaşileri kendilerini Hanifi olarak da addederler. Çünkü Bektaşilik Hanifilikten gelir.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder