BU İDDİALAR YENİ DEĞİL, YENİ VE FARKLI OLAN İDDİA SAHİPLERİ
İki şeyin daha altını çizerek devam edelim.
Başkası adına konuşmak, başkasının söyleyeceğini üstlenmek, akaid konusunda başkasını savunmak, beni cidden hayrete düşürüyor.
Ehl-i Kitap/Yahudi ve Hıristiyanlar dururken, başkaları kalkıp; bunlar cennetliktir, bunların inandığı şeyler haktır demesi, onların her fırsatta (en son ÂTV'de bir programa katılan bir papaz) ne Hz. Muhammed (as), ne de getirdiği din haktır, demelerine rağmen, Müslüman olduğunu iddia e-den birinin onların avukatlığını üstlenmesi bana cidden çok tuhaf geliyor.
ikinci husus ise şudur:
Ehl-i Kitap'ın Hz. İbrahim etrafında oluşturmaya çalıştığı gündem, yeni değildir. Özellikle Bakara Suresi, Ehl-i Kitap'ın Hz. ibrahim (as)'a sahip çıkmak, ya da O'nun isminin etrafında oluşturmaya çalıştıkları ve tamamen İslam'ın önünü kesmeyi hedefleyen gayretlerini yalanlayan, onlarca a-yetle doludur.
Ne ilginçtir ki, İslam'ın ilk yıllarında dönemim Yahudi ve Hıristiyanlarının iddialarını şimdi bazı Müslüman kardeşlerimiz üstlenmiş. İzah etmek mümkün değil. Mesela;
"İbrahimî dinler",
"Üç dinin babası olan Hz. İbrahim",
"Hz. İbrahim'de buluşmak"
bütün bunlar 14 asır önce yapılan iddialardır. Ve Kur'an bu iddiaları toptan reddediyor.
İbrahimî dinler kavramının bazılarının iddia ettiğinin aksine "Asr-ı Saadette" kullanıldığını defalarca yazdım ve yazdık. Bu iddianın o dönemin Yahudileri ve Hıristiyanları tarafından ortaya atıldığını da yazdım. Al-i İmran Suresi'nin 83. ayetinin iniş sebebinin (sebeb-i nüzul) de bu mesnetsiz iddiaya cevap olduğunu da yazdım.
Okumamış olan için yeniden aktarayım:
"Medine'deki Yahudi ve Hıristiyanlar Hz. İbrahim'in dini hakkında münakaşaya tutuştular. Şöyle ki; her grup en iyi 'İbrahimî Din'in kendi dinleri olduğunu iddia ediyordu. Durumu Hz. Peygambere götürdüler". O da cevaben: "Hiç birinizin dini İbrahimî değildir" cevabını verdi.
Resulüllah'ın bu cevabını beğenmeyen dönemin Ehl-i Kitap mensupları Resulüllah'a şunu dedi: "Verdiğin bu hükmü kabul etmiyoruz ve dinine de inanmıyoruz." Ve bu konuşma üzerine şu ayet-i kerime iniyor;
"Allah'ın dininden başka bir din mi arıyorlar." (Al-i İmran, 3/83) (Bkz: A-lûsî, Ruhu'l Meani c. 3, s. 340-41; Kurtubi, Ahkâ-mu'1-Kur'an, c. 3, s. 82).
Daha sonra yaptığım araştırmalarda şunu gördüm ki, Kuran'da Hz. ibrahim (as)'ın mensubiyeti hakkında, yani "o Hıristiyan ve Yahudi değildir" manasına gelen bütün ayetlerin iniş sebebi de Al-i İmran'ın 83. ayetinin iniş sebebiyle aynı. Yani Cenabı Hak o ayetlerin tamamını Ehl-i Kitap'ın "İbrahimî din" iddialarım yalanlamak için indirmiş. Yoksa durup dururken bu kadar ayet niye indirilsin ki? Böyle bir iddia yok idiyse bu kadar ayet niye bu iddiayı yalanlasın? Olmayan bir husus için ayet ve ayetlerin inmesi Kur'an'a ve Yüce Allah'ın sânına yakışmaz ki. Bazılarının iddia ettiği gibi bu, son zamanlarda ortaya çıkan ve dünya barışı için şart görülen bir şey değildir. Bu düşünce İslam'ın ilk zamanlarında vardı ve tamamen İslam'ın önünü kesmek içindi.
Şimdi Allah'ın "başka bir din aramak" olarak kabul ettiği, Resulüllah'ın tereddütsüz reddettiği bir iddiayı bugün Müslümanlık adına kabul etmek "iman hakikati er" ine nasıl sığabiliyor. Asr-ı Saadet'te dönemin Yahudi ve Hıristiyanlarının savunduğu fikri bugün Müslüman olduğunu söyleyenlerin savunmasını ne ile izah edeceğiz?
Şu olayı da aktararak bitirelim.
Ola ki, attığı her adımda yanında bir başka din mensubunu bulundurmayı bir vecibe gibi görenlere ders olur.
Ebu Musa el Eş'ari'nin şöyle dediği rivayet edildi: "Hz. Ömer'e, Hıristiyan bir sekreter çalıştırdığımı söyledim. Hz. Ömer bana: Allah canını alsın, bir Müslüman bulamadın mı?"i ve ekledi: "Allah'ın; 'Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin onlar birbirinin dostudur' ayetini i-şitmedin mi"n de O'na: "Onun dininden bana ne, bana sekreterliği lazım" dedim. Bunun üzerine Hz. Ömer şöyle dedi: "Allah küçümseyince sen ikram etme. Allah aşağılayınca sen yüceltme, Allah uzaklaştırınca sen yaklaştırma." Fakat onsuz Basra'nın işleri yürümüyor, deyince de şöyle dedi: "Kabul et ki Hıristiyan sekreterin öldü. O zaman ne yapacaksın? O zaman neyi yapmaya mecbur kalacaksan onu şimdi yap".
(Mecmua-tü'm mine't-Tefasir, Hazin Tefsiri, c. 2, s. 301).
Hz. Ömer'in bir memuruna müsaade etmediği insanları bugün baş tacı edenlere belki bir ders olur diye düşündüm. Kaldı ki, o dönem Müslümanların en şaşaalı, en ihtişamlı dönemi. Bugün olduğu gibi Müslümanlar zillet ve sefalet içinde de yaşamıyorlardı.
Bizim hep söylediğimiz şudur; kim neye inanırsa inansın, bizi ilgilendirmez, ama bir Müslüman olarak İslam'ın ölçülerini de ortaya koymak zorundayız biz. İnanan inanır, inanmayana; "La ik-rahe fi'd-Din".
Ve şunu da söyledik; "Kendi ülkelerindeki mabetleri örümceklere emanet etmiş olanların, bu ülkede habire kilise inşa etmeleri dini değil, millidir".
Yani bu ülkenin bölünmez bütünlüğü hedef alınıyor. Bu bîr vehim, ya da vesvese değil. Bilakis misyonerler, bu niyetlerini fırsat buldukça alenen söylemekten de çekinmiyorlar ki.
http://www.diyalogmasali.com/modules.php?name=Sections&op=viewarticle&artid=12
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder