İnsancıl Olma Yarışı - Hümanizm
Hümanizm, yani insancıl olmak son yüzyılda moda olmaya başladı. Çünkü dünya artık daha karmaşık (kozmopolit) bir yapıya büründü. Bu nedenle insan ilişkileri arttı ve teknolojinin gelişmesiyle uzaklar yakın kılındı. İnsanları birbirine yakınlaştıran bu gelişmeler, sonuç olarak tüm insanlığı koşulsuz ve şartsız sevme algısını ortaya çıkardı. Aslında bu kötü bir başlangıçtı; çünkü iyiyi kötüden ayırmak için bu yumuşak düşünce insanlığa zarar verecekti. Böyle de oldu ve hümanist insanların gerek yaratılış gerekse de yaşayış biçimi olarak her türden kişileri bağrına bastıkları bir dönem ortaya çıktı.
Dünya her ne kadar bir uyum – denge içerisinde yaratılmışsa da, zıtlıklar üzerine kurulu birçok düşüncenin genel geçer olduğu kesindir. Örneğin iyi olmadan kötünün olması, çirkin olmadan güzelin kıymetinin bilinmesi mümkün olamaz. Bunun içindir ki insanların savaş olmadan barışı, kin olmadan da sevgiyi anlamaları beklenemez. Bu bağlamda tüm insanlığı koşulsuz olarak sevme becerisi, aslında kişinin kendini ve başkalarını kandırmasından ibarettir. Çünkü küçük insanlar var olmadan, büyük insanların varlığını düşünmek olmaz.
İnsan, yaratılmışlar içinde en değerli ve şanslı olandır. Bu anlamda sevgiye layıktır; fakat her insan sahip olduğu bu değerin farkında mıdır? Farkında olmadığı için, hayvandan bile daha aşağı olan insanları koşulsuz olarak bağrımıza basmanın anlamı nedir? Aklını bir yana atıp, içgüdüleriyle hareket eden ve bu yönüyle hayvandan farkı kalmayan bir insanı evrenin bir “değeri” olarak görmek mümkün müdür? Bu ancak iyi ve güzel olanın kıymetinin anlaşılması yönünden olumlu bulunabilir. Bunun dışında atmosferdeki oksijeni tüketecek kadar gereksiz olan bu insanlara kucak açmak, sizce ahmaklık değil midir? Bilgicik, Edebiyat, Türkçe, Nihal Atsız, Göktürkçe, Türkler, Nevruz, İstiklal Marşı, Göktanrı, F Klavye
Her ulusun ve özelde insanın karakteristik özellikleri bulunur. Türkler güçlü olmalarıyla ön plana çıkarken, İngilizler paragöz, Ruslar ise sinsi olma yönleriyle nam salmışlardır. Özel olarak insan düşünüldüğünde, titizliğiyle ön plana çıkanlar gibi hırsızlık yapma özelliğiyle de bilinen insanlar vardır. Yani iyi ve kötü olan özelliklere sahip yaratıklar arasında, nitelik farkı bulunduğu bir evren gerçeğidir. Bu anlamda iyinin hakkı iyiye, kötünün hakkı kötüye verilmeli ve bu ayrımı yapmaktan çekinilmemelidir.
Japonya’da meydana gelen deprem, ardından yaşanan tsunami ve nükleer patlama felaketi tüm dünyayı üzdü. Çünkü Japonlar, çalışkan, zeki, milliyetçi, kültürlü ve köklü bir millet olma yönleriyle dünyada tanınırlar. Böyledirler de. Dünyadaki açgözlü ulusların sevdası olan emperyalizm (sömürgecilik), dünya devi olan Japonlar tarafından asla düşünülmemiştir. Haksız yere hiçbir yeri işgal etmeyen, komşuları Çin’den binlerce kat daha uygar, kültürlü, adil ve şerefli bir yaşam sürmeyen bir ulus olan Japonlar, başlarına gelen felaket nedeniyle tüm dünyayı yasa boğmuşlardır. Masum insanların zarar görmesini, kendi çıkarları için başka insanların hayatlarını zehir etmeyi asla düşünmeyen Japonlar’ın böyle bir felakete reva görülmesi kimseyi sevindirmez, aksine üzüntüye boğar. İşte bu anlamda hümanizm, gerekli ve şarttır. Dünya milletleri, Japonlar’a kucak açmalı ve onların en az zararla bu felaketten kurtulmaları için çaba göstermelidir.
İkinci örnek olarak sanatçı kimliğinden çok mafya işlerinin içinde bulunan İbrahim Tatlıses’in vurulması karşısında insanların takınması gereken tutumu ele alalım. Bugüne kadar yüzlerce mafya olayına karışmış, onlarca insanın canına kıymaktan geri adım atmamış, karakollarda sayısız kaydı bulunan bir kişinin yine benzer bir olay sırasında yaralanması kadar doğal bir durum yoktur. Atalarımızın “Su testisi, su yolunda kırılır.” sözü, bu durumu açıklamaktadır. Yalnızca topuğuna sıktığı insanların ahı veya desteğini esirgemediği kürtçülük hareketi nedeniyle şehit düşen vatan evlatlarının ahı tutmuş olsa, yine de İbrahim Tatlıses gibi bir mafyanın yaşadıkları acı vermez gerçek insan olana. “Keser döner, sap döner. Gün gelir, hesap döner.” sözü, masum insanların hayatlarıyla oynamanın ve yemek yediği kaba tükürmenin cezasını özetler gibidir. İbrahim Tatlıses, yukarıda tarif edildiği üzere yalnızca iyi insanların değerinin bilinmesi için havayı israf eden Kaddafi ruhlu bir yaratıkken, ona acımanın ve kucak açmanın mantığı nedir? Bu anlamda hümanizm zararlıdır ve karşı durulması gereken bir konudur.
Hümanizm, yukarıda anlatıldığı biçimde olumlu yönüyle ele alındığı zaman Türk Ulusu’nun evrensel ahlak değerlerini hakkıyla benimsemesini sağlayacaktır. Aksi hâlde kanı veya değeri beş para etmeyen yaratıklara bile kucak açabilecek kadar küçültecekse bizi, kesinlikle zararlı bir düşüncedir.
Tanrı TÜRK’ü korusun!
Aybilge Gökkurt
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder