31 Mayıs 2011 Salı

24 Ocak Kararları Çarpıklığı


 24 Ocak Kararları 12 Eylül 1980 sonrası Turgut Özal’ın Başbakan olduğu 1983’de yürürlüğe girdiğinde, reel ihracatta artış olmamış ve hayali ihracat bataklığında, yurtdışından döviz getirip Merkez Bankasına teslim eden ihracat yapmış sayılıyor ve gibi teşviklerden yararlanıyordu.

Gümrüklerde reel ihracat denetimi Kararname ile önlenmişti. Ne var ki, burada da oyun gizli kapaklı oynanmış, ihracat izni, sadece 13 firmaya tanınmıştı. Bunlar arasında ömründe ihracat yapmamış yandaş firmalar da vardı. TBMM’de kurulan Hayali İhracat Komisyonu tutanakları incelendiğinde o bataklıktaki pis kokuları duyumsamak olanaklıdır. Kimi açıklamalar miğde bulandırıcıydı.

24 Ocak Kararları Çarpıklığı

Dr. Ali Nejat Ölçen 




 
www.acikistihbarat.com
22.09.2010


Sy.Kemal Şimşek, 20 Eylül 2010 günü bana da ulaşan iletiniz, ya sizin ya da Prof.Dr.Oğuz Oyan’ın 24 Ocak Kararlarına ilişkin yanlış yorumunu yansıtmaktadır. O yorumda düzeltmeye gereksinim noktalar mevcuttur. Çünkü, o kararlarda, ekonominin ihracata döndürülmesinin’nin öngörüldüğüne değinilmekte ve bu nedenle Eylül darbesinin öncelikli hedefnin, IMF’nin 24 Ocak kararlarını uygulamak, olduğu anlatılmaktadır..

Bu kanının size mi, Prof.Dr.Oyan’a mı ait olduğu anlaşılmamakta ya da ben anlayamamaktayım.

Turgut Özal’ın Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı iken Başbakan Demirel Hükümetine Kararname olarak kabul ettirdiği  o ekonomik model daha sonra o yılın ortalarında TBMM’inin gündemine Yasa Tasarısı olarak getirilmiş ve  6-21 Mart 1980 günlerinde Plan-Bütçe Komisyonunda görüşülmesine başlanmıştı.

24 Ocak Kararları olarak bilinen o tasarı, ekonominin ihracata döndürülmesini değil, tersine monetarizmi temel alarak reel ekonomiden uzaklaşmayı, ticaret hukukunda yeri olmayan “Fon Ortaklığı” şirketleri”nin yaratılmasını , bir bakıma da kıt kaynak olan döviz darlığını aşmayı”yani sermaye şirketlerinin yaratılmasını ön görmekteydi.

Plan-Bütce Komisyonunda 15 gün aralıksız süren görüşmeler incelenmeden, 24  Ocak Kararlarının içeriği, yani özü ve amacı anlaşılamaz. TBMM, Plan-Bütçe Komisyonunun bir üyesi olarak  o görüşmelerde Adalet Partisi Hükümetinin (2.MC hükümeti olarak anılır) sahiplendiği o tasarıya ilişkin eleştirimin bir bölümünde şu açıklamayı yapmıştım. Çünkü, “sermaye kuruluşları” için vergi stopajının %25 olmasına ilişkin “ bir madde son derece sakıncalıydı ve Komisyon üyelerinin gözünden kaçmıştı. O nedenle :

"Bu tasarı özel sektörde olmayan bir acaip kesim meydana getiriyor. Bakıyorsunuz, bu, özel sektör mü, ben Adalet Partisi iktidarının devlet adamlarının, yakından tanıyan bir arkadaşınızım. O devlet adamları, özel sektörün ne anlamda anladık-larını biliyorum. Bildiğim kadarıyla, Adalet Partisi yöneticilerinin anladıkları, yatırım yapan özel sektördür.  Oysa bu tasarıda, Adalet Partisinin özel sektör tanımının dışında, başka bir kesim teşvik ediliyor. Para toplayan, para toplayıcı firmalar,yani “finansör firmalar” yaratılıyor. Zannederim, Adalet Partisi de bundan rahatsızlık duyacaktır.

Belki ekonominin finansör firmalara ihtiyacı olabilir. Finansör firmalar da gerekebilir. Ekonominin bu firmalara ihtiyacı varsa, özel sektörden yana bir politika, o kurumların evvela hukuki müesseselerini kurar. Yani onlara hukuk getirir ve ondan sonra özendirir. Burada öyle yapılmıyor. Özendiriliyor para toplayan firmaların kendisine, yer altından, bir hukuki kılıf ortaya çıkıyor…Hiçbir hukuki statüsü olmayan, ticaret kanunlarında yeri olmayan bir firma, birkaç firma para topluyor.. bu paraları geri ödeyecek midir?”Fon Ortaklığı” adı altında para toplayacak olan bu firmalar özendiriliyor!"

Komisyon Başkanı AP milletvekili  Sy.Nurettin Ok, etkilenmiş olacak ki, beni özel olarak davet etti ve olayı siyasal amaçla kullanmayacağımı vaad edersem, 24 Ocak Kararlarını yasalaştıracak olan tasarıyı, Başbakan Demirel ile görüşüp gündemden düşüreceğini söyledi.

Ve 12 Eylül 1980’e kadar tasarı,
TBMM’nin gündemine girmedi. Turgut Özal,  1983 yılında Başbakan olduğunda 24 Ocak kararları kanunlaştı. 

Reel ekonomiyi dışlayan o kararların Turgut Özal’ın zihninde yer almasında IMF’nin etkili olduğu iler sürülemez.

(Açık İstihbarat : Özal'ın IMF ile kurumsal ilişkisinin olmamasının, Özal politikalarında IMF'nin etkisinin olmaması olarak yorumlanması, ayrıntılara özen gösteren bu yazının en zayıf yönü. Darbe sonrası Türkiye'nin rota kırdığı monetarist politikaların kökeninde yeralan Milton Friedman'ın ve bağlantılı Chicago ekolünün IMF'nin temsil ettiği ekonomik ideolojinin temelinde oynadığı rol gözönüne alınırsa; Özal'ın IMF ile gönül/ideolojik bağı da netleşecektir.)

Çünkü, Türkiye ekonomisi ilk kez 1985 yılında
IMF ile tanışmış ve onu izleyen 10 yıl içinde 16 kez “stand-by” sözleşmelerine imza atmıştır.  !985 önce değil.24 Ocak Kararları IMF ile ilişkiye girildiğinde Mart 1980’de kadük olan tasarı, “alternatifi olmayan model” savıyla  Kenan Evren ekibine kabul ettirilmişti.

Dış açıklarımız, 1985 öncesi dış kredi gereksinimi büyük çoğıunlukla
AID tarafından karşılanıyor ve “Proje Kredisi” ya da “Program Kredisi” olarak kayıtlara geçiyordu. AID’nin amacı, gelişmekte olan ülkelerdeki yatırımların fizibil olmasını sağlamaktı. Örneğin Keban Barajı’nın dış kredi gereksinimine ilişkin hesaplar, Cafer Tayyar Sadıklar, Turgut Özal ve Ali Nejat Ölçen’den oluşan bir komite tarafından hesaplanmış ve projenin genel koordinatörlüğünü DPT üyesi olarak Ali Nejat Ölçen üstlenmişti. 

24 Ocak Kararları 12 Eylül 1980 sonrası Turgut Özal’ın Başbakan olduğu 1983’de yürürlüğe girdiğinde, reel ihracatta artış olmamış ve hayali ihracat bataklığında, yurtdışından döviz getirip Merkez Bankasına teslim eden ihracat yapmış sayılıyor ve gibi teşviklerden yararlanıyordu.

Gümrüklerde reel ihracat denetimi Kararname ile önlenmişti. Ne var ki, burada da oyun gizli kapaklı oynanmış, ihracat izni, sadece 13 firmaya tanınmıştı. Bunlar arasında ömründe ihracat yapmamış yandaş firmalar da vardı.
TBMM’de kurulan Hayali İhracat Komisyonu tutanakları incelendiğinde o bataklıktaki pis kokuları duyumsamak olanaklıdır. Kimi açıklamalar miğde bulandırıcıydı.

Sy.Kemal Şimşek, 20 Eylül 2010 günlü iletinizden, 24 Ocak Kararlarında, “neo-liberal” bir görüşün hakim olduğunu öğreniyorum.

Öğrendiğim bu bilgiye katılmam olanak dışıdır. “Neo-liberal” görüşün kendine göre tutarlılığı, ciddiyeti ve kuralları yani öğretisi vardır.

Oysa 24 Ocak Kararlarında ne tutarlılık, ne ciddiyet ve ne de kuramsal bütünlük göremezsiniz.  Örneğin Milton Friedman, Para teorisini açıklarken serbest piyasa ekonomisinin işlerliliğinden söz edebilmek için  iki koşul gereklidir der. Para arzı yılda % 5-10 üstünde artışa uğramamalı fiyatlar ortalama 5’in üstünde artmamalıdır, der.

(Kaynak:The Counter-Revolution in Monetary Theory,the Wincott Foundation, 1970,p.10)

Çizelge:Ekonominin üç kırılma noktası

Yıllar    Deflatör        Enflasyon
1962         0.765               %
1963         0.804              5.1
1964         0.821              2.1
1965         0.853              3.9
1966         0.910              6.7
1967         0.964              5.9
1968         1.000              9.9
1969         1.048              4.8
1970         1.167             11.4….( % 66.6 devalüasyon:Özal)
1971         1.374             18.3
1972         1.588             15.6
1973         1.968             23.9
1974         2.539             29.0
1975         2.926             15.2
1976         3.304             12.9
1977         4.357             31.8
1978         6.243             43.3
1979       10.634             70.3
1980       21.739            104.4….(4 Ocak 1980 Kararları:Özal)
1981       30.845             41.9
1982       39.572             28.2
1983       51.001             28.8
1984       77.141             51.2
1985      108.946            41.2
1986      141.997            30.3
1987      197.700            39.2
1988      326.950            65.3
1990      826.430             53.6
1991      1848.10           123.6…(ABD Körfez kriz.:Özal)
1992      2991.19            61.8

Oysa 24 Ocak Kararları Para Arzının %80’lerde ve enflasyonun %100’leri aşan düzeylerde artışını gündeme getirmiştir.

Başbakan olarak Turgut Özal’ın bir sözü belleğimizden çıkmamış olmalı:

“Fiyat artışlarından korkmayınız”. 

Toplumsal tasarrufların büyük sermaye şirketlerine aktarılmasını sağlamayı amaçladığı için, enflasyonu araç olarak kullanmış ve hizmetler sektörünü ekonominin lokomotifi durumuna getirmiştir.

Çizelge, Özal’ın ekonomi politikasında üç kırılma noktasında enflasyonun nasıl bir yörünge izlediğini açıklar. Bu kırılmanın ilki hiçbir tutarlı gerekçeye dayanmaksızın 10 Ağustos 1970 günü Türk parasının %66.6 oranında değer yitirmesine neden olan  “devaluasyon” kararını
DPT Müsteşarı olarak Demirel Hükümetine kabul ettirmesidir. 

1970’e kadar ortalama yıllık fiyat artışı %4 iken  o yıl %11’e, 1971’de %18’e tırmanmıştır. Kanımca  o dönemi “neo-liberal” olarak nitelemek yerine “neo-corrup-tion” ‘a geçiş olarak tanımlamak daha doğru olacaktır.

Turgut Özal Başbakan iken kardeşi Yusuf Bozkurt Özal DPT Müsteşarı olarak atanmış ve görevi uzun vadeli kalkınma planları hazırlamak olan DPT, “eksen kaydırarak” Milli Kültür Raporu’nu hazırlamış, “Türk-İslam Sentesi” modelini resmi ideolojiye dönüşmesinin  yol haritasını kurgulamıştır.

Bugünün iktidarı o yol haritasının sonucunda ortaya çıkan hedefin kendisidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder