“19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı“ Kutlu Olsun!
"Dahili Cephe"
TBMM, 6 Mart 1922
TBMM, 6 Mart 1922
Atatürk, uygarlaşmak hedefine varmak için, Batıdan bağımsız olmak gerektiğini vurgular. Batı zihniyetine karşı tutumu, Atatürk'ün 20 lerdeki konuşmalarında da yer alır. Batılılaşmaya niçin karşı çıkmaktadır? Mustafa Kemal 6 Mart 1922'de Meclis gizli oturumunda yaptığı konuşmada nedenlerini açıklar. Aşağıdaki metin bu konuşmanın sadeleştirilmiş bir bölümüdür. Konuşmanın tamamı Kaynak Yayınlarınca çıkarılan Atatürk'ün Bütün Eserlerinin 1' 2'nci cildinde yer almakta.
TÜRKİYE KUVVETLİ OLSA
Eğer kuvvetli bir Türkiye mevcut olsaydı, denilebilir ki, İngilterenin bugünkü siyaseti mevcut olmayacaktı. Türkiye Viyana'dan sonra Peşte ve Belgrad'da mağlup olmasaydı, Avusturya ve Macaristan siyaseti işitilmeyecekti. Fransa, İtalya, Almanya dahi aynı kaynaktan ilham almış olarak hayat ve siyasetlerine açılım ve kuvvet vermişlerdir.
TÜRKİYE'NİN İMHASINI ANANE YAPTILAR
Efendiler, bir şeyin zararıyla, bir şeyin imhasıyla yükselen şeyler, bittabi o şeylerden zarar görmüş olanı alçaltır ve hakikaten Avrupanın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve medenileşmesine karşılık Türkiye bilâkis gerilemiş ve düşme vadisinde yuvarlanadurmuştur. Türkiye'yi imhaya müteşebbis olanlar Türkiye'nin imhasında menfaatler ve hayat görenler münferit kalmaktan çıkmışlar, aralarındaki menfaatleri denkleştirerek birleşmişler ve ittifak etmişlerdir. Bunun neticesi olarak bir çok zekâlar, hisler, fikirler Türkiye'nin imhası noktasında yoğunlaştırılmıştır. Bu yoğunlaşan şey, asırlar geç tikçe gelecek nesilleri adeta tahripkâr bin anane şeklini almıştır ve bu ananenin Türkiye'nin hayat ve mevcudiyeti üzerinde devamlı tatbikatı neticesi olarak en nihayet Türkiye'yi ıslâh etmek, Türkiye'yi medenileştirmek gibi birtakım görünüşteki vesilelerle, bahanelerle Türkiye'nin dahili hayatına, dahili idaresine girmişler ve nüfuz etmişlerdir. Böyle müsait bir zemin hazırlamak kudretini, kuvvetini kazanmışlardır.
MİLLETİN VE RİCALİN ZİHİNLERİ BOZULDU
Halbuki efendiler; bu kudret ve bu nüfuz Türkiye ve Türk halkının mevcut olan ilerleme cevherine zehirleyici ve yakıcı bir sıvı ilave etmiştir. Bunun tesiri altında olmak üzere milletin ve bilhassa ricalin zihinleri tamamen bozulmuştur. Artık hayat bulmak için, hali iyileştirmek için, insan olmak için mutlaka Avrupadan nasihat almak, bütün işleri Avrupanın emellerine göre yürütmek, bütün dersleri Avrupadan almak gibi bir takım zihniyetler hayat buldu. Halbuki hangi bağımsızlık vardır ki, yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yürütülebilsin? Tarih böyle bir hadise kaydetmemiştir! Tarih, böyle bir hadise kaydetmek teşebbüsünde bulunan acı dolu neticelerle karşılaşmıştır. İşte Türkiye bu fikir yanlışıyla, bu zihniyet yanlışıyla malûl olan bir takım ricalin yüzünden her saat, her gün, her asır biraz daha çok gerilemiş ve daha çok düşmüştür. Efendiler bu düşüş, bu gerileme yalnız maddiyatta olsaydı hiç bir ehemmiyeti yoktu. Ne yazık ki, Türkiye ve Türk Halkı ahlâken düşüyor! (bravo sesleri, alkışlar) Ve bu halet incelenirse görülür ki, Türkiye Doğu maneviyatı ile başlayan ve Batı maneviyatı ile sona erdirilen bu yol üzerinde bulunuyordu. Batı ve Doğunun birleştiği yerde bulunduğumuzu ve ona yaklaştığımızı zannettiğimiz takdirde Batı, asli mayası olan Doğu maneviyatından tamamen kopuyoruz, yalnızlaşıyoruz. Efendiler hiç şüphesizdir ki, bugün bu memleketi bu milleti mahvolma ve yok olma çıkmazına sevk eden başka netice beklenemez. (Pek doğru sesleri)
DÜŞÜŞ KORKU VE ACZ İLE BAŞLADI
Efendiler; bu düşüşün ortaya çıkışı korku ve acz ile başlamıştır. Türkiye ve Türk Halkı ve nasılsa bunların başına geçmiş olan birtakım insanlar, galip düşmanlar karşısında sessizliğe mahkûm imiş gibi Türkiyeyi atıl çekingen bir halde tutuyorlardı. Türkiyeyi kendi kendilerine memleketin ve milletin menfaatleri icaplarını yapmakta mütereddit ve korkak idiler. Türk mütefekkirleri adeta kendi kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki, biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur. Bizi kayıtsız şartsız canımıza, tarihimize, mevcudiyetimize düşman olan ve düşman olduğuna hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara vermek istiyorlardı. Onlar bizi idare etsin diyorlardı. Buna en yakın misal olmak üzere İzzet Paşayı hatırlatmak isterim. Malûmu âlinizdir ki, Balkan Muharebesini müteakip, vicdanı, kafası zayıf olanlar bu milletin artık hayat ve kurtuluş bulamayacağına kani olmak, batıl zannında bulunmuş oldular. Bunların başında İzzet Paşa vardı. İzzet Paşa o zaman dedi ki; biz kendi kendimizi adam ve insan edemeyiz. Biz kendi kendimizi ıslâha muktedir değiliz. Dolayısıyla kayıtsız, şartsız bir ıslâh heyeti getirelim ve onlara mevki verelim ve onun seçimi olan Liman von Sandersin riyaseti altında bir takım üşekâı ümmeten meydana gelen bir ıslah heyeti getirmiştir, milletimizin başına.
TÜRK FİKİR HAYATINA YENİ BİR İMAN
Efendiler; Türkiyeyi bu tuttuğu hastalıklı yollardan tükenişe ve yok olmaya sevk eden bu vadiden kurtarabilmek için bütün alimlerin keşfedebildikleri bir hakikat vardır. O da Türkiyenin fikir hayatını yeni bir imanla istila etmek lazımdır. Yani Türkiye çıkmazında hükümet teorisini değiştirmek lazım idi. Milleti düştüğü felaket çıkmazından kurtarabilmek için millete benliğini tanıtarak, haysiyetini tanıtarak, hayat ve bağımsızlığını kurtarmak için uğraşmaya kabiliyetli olduğunu anlatmakta yeni bir maneviyatın gelişmesi lazım geliyordu. Bu maneviyat ise hükümet teorisinin aslen değiştirilmesi ile mümkün olabilir. İşte bugün efendiler, milletimiz ve milletimizin hakiki temsilcileri bulunan yüksek heyetiniz, ilmin tarihi vakalarla benzerliği kurulmak ve sarılmak lazım gelen hakikati keşfetmiş ve fiilen meydana gelmiş ve ortaya çıkmış bir hale koymuş bulunuyorsunuz ve emin olalım ki, memleketi ve milleti kurtarmakta bundan başka çare yoktur. Dolayısıyla bugünkü vaziyetimiz gayet mühim bir yeniliktir. Millet ve devlete hayat bahş olacak bir yeniliktir. Bu itibarla bütün memleketin canıyla, başıyla buna sarılması lazımdır. Bütün milletin bu uğurda en son nefesini ve en son kanını akıtarak azim ve sebat göstermesi Allahın emirlerindendir.
BİZİ MAHVETMEK DÜŞMANLARIN EZELİ FİKRİ
Efendiler; bu sözlerimden sonra, bizi mahvetmek için ezeli olduklarını izaha çalıştığım birkaç sözle, husumetlerinin devamlı olduğunu ispat etmek için düşmanlara karşı mevcudiyetimizi muhafaza hususunda ve gayemize emniyetli adımlarla yürüyebilmek için mevcut olan müdafaa vasıtalarımızı hatırlatmak isterim. Efendiler bizim üç vasıtamız vardır: Bunlardan birisi ve as olan en mühimi, doğrudan doğruya, milletin bütünüdür. Hayat ve bağımsızlığı için kalp ve vicdanında mütecelli olan arzu ve emellerin gelişmesindeki sağlamlık ve kuvvettir. Millet bu gönülden arzusunu ne kadar kuvvetli göstermeye muvaffak olursa ve ne kadar bu vicdani emelini ve bu emelin tahakkukundaki azim ve imanı göstermeye muvaffak olursa, düşmanlarımızın saldırılarına karşı o kadar kuvvetli bir müdafaa vasıtasına sahip olduğumuza kani olabiliriz.
ASIL MAĞLUBİYET, DAHİLİ CEPHELERİN DÜŞMESİDİR
İkinci müdafaa vasıtamız, efendiler; bu milletin hakiki ve salahiyet sahibi temsilcilerinden meydana geldiğinden yüksek heyetinizin arzusu ve millî hakikati gösterme ve ispatta ve bunun icaplarını bütün kanaatimizle tatbikte göstereceğimiz azim ve kahramanlıktır. Yüksek heyetiniz bütün dünyaya karşı ne kadar çok dayanışma ve birlik halinde bu millî arzuyu tecelli ettirirse hiç şüphe etmemeliyiz ki, düşmanlarımızın saldırılarına karşı çok kuvvetli ve en kuvvetli müdafaa vasıtasına sahip bulunmuş oluruz. Efendiler; yine milletin silahlı evlâtlarından meydana gelmiş olup, düşman karşısında toplanmış bulunan ordumuzdur. Efendiler, bu kuvvetlerle düşmana karşı tasavvur edilmiş olan cepheler, hepinizce malumdur ki, ikiye ayrılabilir. Herkesin malûmu olduğu bir tabirle arz edeyim; dahili cephe, görünüşteki cephe. Dahili cephe, aslolan cephe, bütün memleketin aynı fikir ve kanaatte olarak yek vücut olarak tesis etmiş oldukları cephedir. Görünüşteki cephe, doğrudan doğruya ordumuzun düşman karşısında göstermiş olduğu cepheden ibarettir. Bu görünüşteki cephe, ordu cephesinin sarsılması, değişmesi, mağlup olması, çözülmesi hiç bir vakitte bir milletî ve bir memleketi mahvedemez. Bunun hiçbir ehemmiyeti yoktur. Asıl ehemmiyete sahip olan ve asıl memleketi temelinden yıkan ve halkını esir eden, dahili cephelerin düşmesidir.
KALE İÇİNDEN YIKILIR
İşte bu hakikate bizden ziyade vakıf olan düşmanlarımız ki, başta en alçak düşman olan İngiliz, asıl bu cepheyi yıkmak için iki üç seneden beri ve asırlardan beri mesai sarf etmektedir. (Kahrolsun sesleri) Malûmu âliniz, bizim eski Osmanlı tabirimizce Kale içinden yıkılır; işte düşmanlarımız, bizi içimizden yıkmaya çalışıyorlar. Düşmanlarımızın bizce malûm olabilen -malûm olamayan teşebbüsleri daha çoktur şüphesiz- malûm olabilen zehirli teşebbüsleri hakikaten korkunçtur. Efendiler, hiç şüphesiz iddia edebiliriz ki, her birimizin şahıslarına temas edebilecek mikroplara ve vasıtalara bile sahiptir. Ne yazık ki, düşmanlarımız bu uğurda her türlü fedakarlığı ihtiyardan kaçınmamaktadırlar. Çünkü demin arz etmiştim. Çünkü Türkiyenin mahvı, kendi hayatlarına tekabül eden bir vaziyet teşkil ediyor. Dolayısıyla en çok ehemmiyetle atfı nazar ettikleri, bu milli teşebbüsleri içinden yıkmak ve dahili cepheyi yıkmaktır.
Kaynak : (TBMM Gizli Celse Zabıtları, c.3, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 3 üncü basım, Kasım 1999)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder