Açılım'ın İspatı Dosyası
"Ellerine bir kâğıt almış dolaşıyorlar. Avrupa, şey, Amerikan'nın bir projesidir diyorlar. Bunu ispat ederlerse, biz her şeye varız. Ama ispat edemezlerse, alçaktırlar, namussuzdurlar; bu kadar açık konuşuyorum, bu kadar ağır konuşuyorum."
"İSPAT" dosyası, çoklu ortam ögelerinden oluşmaktadır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yukarıdaki sözlerine bir karşılık olarak GüncelMeydan.com tarafından hazırlanmıştır. Biz, "alçak" veya "namussuz" olmadığımızı, açılımların, -derlediğimiz bir kısım ögelerle- bir Amerikan tasarısı olduğunu kendimizce ispatlayarak kanıtladık.
O halde soruyoruz:
Biz kanıtladık ve alçak veya namussuz olmaktan kurtulduk. Peki bu durumda sen ne oluyorsun¿?
"İSPAT" dosyası, çoklu ortam ögelerinden oluşmaktadır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın yukarıdaki sözlerine bir karşılık olarak GüncelMeydan.com tarafından hazırlanmıştır. Biz, "alçak" veya "namussuz" olmadığımızı, açılımların, -derlediğimiz bir kısım ögelerle- bir Amerikan tasarısı olduğunu kendimizce ispatlayarak kanıtladık.
O halde soruyoruz:
Biz kanıtladık ve alçak veya namussuz olmaktan kurtulduk. Peki bu durumda sen ne oluyorsun¿?
Hizmet Edenin Bayrağı Aşağıdadır:

EKLER Aşağıda Sunulacaktır
ABD, Türkiye Ermenistan Sürecini Destekliyor
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Philip Gordon, Dışişleri Bakanı Clinton’ın Azerbaycan, Ermenistan ve Türkiye ile ilgili New York’ta yaptığı son görüşmeler konusunda basını bilgilendirdi. ABD’nin Türkiye’ye verdiği önemi vurgulayan Gordon, “ABD-Türkiye ortaklığı derinlik ve açıkgörüşlülükle tanımlanmaktadır” dedi ve ABD’nin Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşme sürecini desteklediğini ifade etti. Dışişleri Bakanı Clinton’ın, Ermenistan ve Türkiye dışişleri bakanlarıyla yaptığı görüşmelerde “Türkiye-Ermenistan normalleşme sürecine yönelik ABD desteğini vurguladığını” ifade eden Philip Gordon, Bakan Clinton’ın ayrıca Azerbaycan dışişleri bakanıyla görüşmesinde “Yukarı Karabağ sürecine ABD’nin devam eden güçlü desteğini vurguladığını” belirtti.
Adı: Daria Darnel, ABD’nin yeni Adana konsolosu.
Adı: Daniel Grady, ABD Ankara Büyükelçiliği Siyasi İşler Müsteşarı.
Yanında çalışma arkadaşları ki aralarında muhtemelen CIA elemanları var, Hakkari’nin Yüksekova’sına gidiyorlar ve DTP ilçe başkanından Kürtçülüğü tescilli pek çok isimle basına kapalı görüşmeler yapıyorlar. Haber spekülasyon değil, devlete ait Anadolu Ajansı tarafından geçildi.. Sorarım size bu ziyaretin anlamı nedir? Bir ülkenin siyasi işler müsteşarı ve yeni atanan konsolosunun Yüksekova’da ne işi olabilir? Yoksa Yüksekova’nın hiç mi hiç olmayan tarihi ve turistik yerlerini ziyarete mi gittiler? Şimdi böyle bir fotoğrafın varlığından sonra Kürtçe açılım işi ABD projesi değil diyen AKP’ye inanalım mı?
Adı: Daniel Grady, ABD Ankara Büyükelçiliği Siyasi İşler Müsteşarı.
Kürt açılımı bir ABD projesidir. İşte kanıtlar:
Obama'ya destek veren, esasında büyük çoğunluğu demokrat olan, her dönemde yönetime yön vermiş, görev almış etkili şahsiyetlerin açıklamaları; "Kürt Açılımı"nın, Türkiye Cumhuriyeti'nin ülkesiyle, devletiyle, halkıyla, diliyle, tarihiyle ve kültürüyle parçalanma operasyonu olduğunu gösteriyor. Kürt açılımı bir ABD projesidir. Taşeronu ise Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eşbaşkanı Başbakan'dır. İşte kanıtlar:
KÜRT KANAAT ÖNDERLERİ ARASINDA NABIZ YOKLAMASI
ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan üç yetkili ve ABD büyükelçiliği siyasi işler müsteşarı Jason Avery, Hilary Clinton'un Türkiye'ye yaptığı ziyaret öncesi Katılımcı Demokrasi Partisi (KADEP) Genel Başkanı Şerafettin Elçi, CHP eski Hakkari Milletvekili Esat Canan ve Orhan Miroğlu ile görüştü. Görüşmede Kuzey Irak'la ilişkiler, PKK'nın silahsızlandırılması ve Kürt sorununa çözüm gibi konular ele alındı. Görüşmede Kürt kanaat önderlerine "PKK'yı nasıl dağdan indirebiliriz? Silahı nasıl bıraktırabiliriz? Bunun için af yeterli mi?" soruları yöneltildi.
JEFFREY'NİN ÖNCELİKLERİNE DİKKAT!
ABD'nin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey; Murat Yetkin'in "Cumhurbaşkanı Gül yakında Kürt sorununda gelişme bekleyebileceğimizi söyledi. PKK'ya karşı işbirliği yapıldığı için soruyorum, sizinle de koordine edilen bir konu var mı? Nasıl bir gelişme bekliyorsunuz?" sorusunu şöyle yanıtlıyordu:
Murat Yetkin'in, "Obama'nın burada dile getireceği konularda öncelik sırası ne olacak?" sorusuna Jeffrey'in yanıtı ise şöyle:
OBAMA'NIN MECLİS KONUŞMASI
Nitekim Obama'nın 6 Nisan'da TBMM'deki konuşması Jeffrey'in sıraladığı öncelikleri neredeyse bire bir yansıtıyordu. Obama konuşmasında: "Güçlü azınlık hakları" sözleri ile Kürt vatandaşlarımızın "azınlık" olduğunu ilan etti.
Ayrıca bu alandaki "açılım" hakkında "Kürtçe öğretimi ve Kürtçe yayın konusundaki yasakları kaldırdınız. Bütün dünya, Kürtçe yayın yapan yeni devlet kanalıyla verilen mesajı saygıyla not etti" övgüsünü TBMM tutanağına geçirdi. "PKK ile mücadeleye destek" konusunda "söz" verdikten sonra "Türkiye, Irak hükümeti ve Iraklı Kürt liderler arasında işbirliği bağları oluşturma çabalarının devamıyla ve sizin, Türkiye'deki Kürt nüfusu için eğitim ve demokrasiyi geliştirme yönündeki kesintisiz çabalarınızla güçlenecektir" diyerek Kuzey Irak'la ilginç bir köprü kurdu.
Özetleyecek olursak, AKP'nin "Açılım Siyasası"nın mimarı Beyaz Saray'daki siyah başkandır.
YIL 1994, PENTAGON'UN BİR ODASINDA...
1994'te Pentagon'un bir odasında toplanan dört kişi Kürdistan planları üzerinde çalışıyorlardı.
Dr. Necmaldin Kerim; Kürt politikalarının şekillendirdiği Washington Kürt Enstitüsü Başkanı. Molla Mustafa Barzani'nin en güvendiği isimdi. Şimdi de Mesut Barzani'ye çok yakın.
Kerim, Abdullah Öcalan ile yakalandıktan sonra onu ziyaret etmiş. Ziyarette Öcalan kendisine savaşı kesip siyasi mücadeleye geçmekten bahsetmiş, ama sonrasında işler hızla değişmiş, Öcalan tutuklanarak Türkiye'ye getirilmişti.
Peter Galbraight ve Prof. Henry Barkey de Abdullah Öcalan Suriye'den çıktıktan sonra Avrupa'da görüşmek için randevulaşmıştı. Ancak Öcalan, görüşmenin mümkün olmadığını 16 Ocak 1999 tarihli bir mektupla kendilerine bildirmişti.
PROF. DAVİD L PHILLIPS'İN WASHİNGTON TOPLANTISI
Atlantik Konseyi adlı ABD'li Think-Tank'ın direktörü Prof. David L. Phillips. Geçen aylarda Washington'da, "Türkler ve Iraklı Kürtler arasında güven inşası" konulu bir toplantı düzenledi.
Phillips, Derin Dünya Devleti'nin Merkezi olan CFR (Council of Foreign Relations) Dış İlişkiler Konseyi'nin "Önleyici Eylem Merkezi Yöneticiliği" yapmıştır. ABD Dışişleri Bakanlığı, Birleşmiş Milletler, Norveç Barış Enstitüsü, Norveç İnsan Hakları vakıflarına çatışmalara çözüm bulma konusunda danışmanlık yapmaktadır. Bu konuda dünya çapında bir uzman olan Phillips; Kürt sorunu, PKK, Türkiye Kürt bölgeleri konularında yirmi yıldır çalışıyor. Zaman zaman Uluslararası Kriz Çözüm Grubu ile de çalışmalar yürütüyor. Türkiye-Ermenistan arasında İsviçre'de yapılan toplantılara ve Kuzey Kore-Güney Kore Uzlaşma Komitesi toplantılarına katılıyor.
Phillips'in Washington toplantısına Necmaldin Kerim ve Peter Galbraight de katıldı. Toplantı, Norveç eski Başbakanı Dışişleri Bakanı Cari Bild'in ilgisi ve bilgisi dahilinde yapıldı.
Toplantıda PKK önemli üst düzey yöneticilerinin Norveç'e yerleştirilmesi konusunu, Norveç'le bu konularla ilgili çalışmalar yürüten Dr. Kerim ve eşi Norveç'li olan Peter Galbraight gündeme getirdi.
Kerim, "Kürt sorunu sadece Türkiye, Abdullah Öcalan ve DTP aracılığıyla çözülür" düşüncesindedir. ABD yönetimine bu görüşünü kabul ettirdiği için, Obama Türkiye'yi doğrudan bu yönde yönlendirdi. Kerim, Kürt sorununa bir süreç olarak bakmakla birlikte, Abdullah Öcalan'ın beş yıl içinde serbest bırakılacağını ve sürecin tamamlanacağını öngörüyor. Nitekim, Kerim'le uzun yıllardan bu yana temasta olan Prof. Doğu Ergil de, "Kürt sorununun çözümü için önce küçük adımlar atılır. Açılım iki yılda sonuç verir. 5 yıl içinde Kürt sorunu çözülmüş olur" diyerek Kerim'in öngörüsünü paylaşıyordu.
IRAKLI KÜRTLERİN "AKIL HOCASI" GALBRAİGHT
Peter Galbraight, Kanada ve Bosna benzeri "gevşek bir federasyon"un Irak için uygun bir model olduğunu, böyle bir federasyonla bir araya getirilecek yeni Irak'tan, örneğin on yıl sonra "federasyonun en güçlü üyesi" Kürtlerin barışçı bir boşanmayla ayrılmasının ABD'yi endişelendirmesine gerek olmadığını öne sürdü. ABD'nin eski Hırvatistan Büyükelçisi ve devrik Saddam Hüseyin rejiminin Irak'lı Kürtlere yaptığı katliamı belgeleyerek Irak'a ambargo konulmasına önderlik eden Galbraight, Senato Dışişleri Komitesi'nde yaptığı konuşmada, Kürtlerin, Irak'ın kuzeyindeki statükodan memnun olduğunu ve otoriteyi Bağdat'ın eline bırakmak istemediğini belirtti.
Galbraight (Galbraith), "Hiçbir Kürt, özgür seçim hakkı verilse, Iraklı kimliğini kabul etmeyecektir" dedi. Iraklı Kürtlerin "akıl hocası" olarak bilinen Galbraight, "Onlar, tek bir Kürdistan parlamentosu ve hükümeti isteyecekler. Vergi ve harcama gücünün kendilerinde olduğu, polisi kontrol ettikleri, kendi doğal kaynaklarına ve kendilerini savunma gücüne sahip oldukları bir hükümet isteyecekler" dedi. Galbraight "Gelecek bir noktada barışçı bir boşanma olabilirse, 2003'te değil de 2013'te bunun bizi çok endişelendireceğini sanmıyorum. Son on iki yıldır 4 milyon Kürt, ABD ve İngiltere'nin koruduğu, fiili olarak bağımsız devlette kendi kendini yönetti. Kendi seçilmiş parlamentoları ve göreceli özgürlük ve refah içindeki Kürtlerin, kontrolü Bağdat'a geri vermeye yönelik hiçbir arzusu yok. Kürdistan; ılımlı, laik, ABD'yi çok destekleyen bir bölge olacak" dedi.
Prof. HENRI BARKEY: "Gül'le görüştüm Kerkük'ün Kürtlere verilmesine AKP karşı çıkmayacak"
Prof. Henri Barkey, 22.6.2009 tarihli Wall Street Journal gazetesinde "Türk-Kürt Barışı İçin Şans" başlığıyla yayımlanan makalesinde "Obama Müslüman dünyasında kilit bir dış politika başarısı elde edebilir. O da Türkiye'de ve Kuzey Irak'taki Kürt sorununun çözümlenmesidir" görüşünü dile getirdi:
Barkey; ABD Dışişleri Bakanlığı'ndaki 28 Mayıs 2004 tarihinde gerçekleştirilen "Irak'ın geleceği konusundaki muhtemel politikalar" konulu gizli toplantıda şu açıklamada bulunmuştur:
Son Söz: Şundan emin olunmalıdır ki bu açılım, AKP iktidarının sonunu getirecektir.

Obama'ya destek veren, esasında büyük çoğunluğu demokrat olan, her dönemde yönetime yön vermiş, görev almış etkili şahsiyetlerin açıklamaları; "Kürt Açılımı"nın, Türkiye Cumhuriyeti'nin ülkesiyle, devletiyle, halkıyla, diliyle, tarihiyle ve kültürüyle parçalanma operasyonu olduğunu gösteriyor. Kürt açılımı bir ABD projesidir. Taşeronu ise Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eşbaşkanı Başbakan'dır. İşte kanıtlar:
KÜRT KANAAT ÖNDERLERİ ARASINDA NABIZ YOKLAMASI
ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan üç yetkili ve ABD büyükelçiliği siyasi işler müsteşarı Jason Avery, Hilary Clinton'un Türkiye'ye yaptığı ziyaret öncesi Katılımcı Demokrasi Partisi (KADEP) Genel Başkanı Şerafettin Elçi, CHP eski Hakkari Milletvekili Esat Canan ve Orhan Miroğlu ile görüştü. Görüşmede Kuzey Irak'la ilişkiler, PKK'nın silahsızlandırılması ve Kürt sorununa çözüm gibi konular ele alındı. Görüşmede Kürt kanaat önderlerine "PKK'yı nasıl dağdan indirebiliriz? Silahı nasıl bıraktırabiliriz? Bunun için af yeterli mi?" soruları yöneltildi.
JEFFREY'NİN ÖNCELİKLERİNE DİKKAT!
ABD'nin Ankara Büyükelçisi James Jeffrey; Murat Yetkin'in "Cumhurbaşkanı Gül yakında Kürt sorununda gelişme bekleyebileceğimizi söyledi. PKK'ya karşı işbirliği yapıldığı için soruyorum, sizinle de koordine edilen bir konu var mı? Nasıl bir gelişme bekliyorsunuz?" sorusunu şöyle yanıtlıyordu:
- "Ortada iki ayrı konu var. Birincisi, AB'ye aday bir ülkede kişi hak ve özgürlüklerinin gelişmesi konusu. Bu Kürt konusuna özel bir durum değil, ifade özgürlüğünden medyaya, AB raporlarında sayılan konulara dek çok alanı ilgilendiriyor. Türkiye bu konuda önemli ilerleme sağlamaya devam ediyor. İkincisi PKK'nın terörist faaliyetini ilgilendiriyor. Bizim de paylaştığımız anlayışa göre bu konu geniş işbirliği öngören bir strateji gerektiriyor. Askeri yönleri, diplomatik yönleri, GAP projesi gibi, PKK'nın propagandasını elinden alan TRT Şeş gibi sosyal yönleri bulunuyor. PKK'yı alt etmeyi amaçlayan bu ikinci yöndeki gelişmeler, ilk yöndeki gelişmelere yaklaşabilir. Mesela, dil ve ifade özgürlükleri alanında... Mesela, bazı grupların siyasi hayata katılımının sağlanması alanında... Fazla bir şey söylemeyeceğim. Ama Türkiye bu alanda bir şey yapmak istiyor ve bu PKK ile mücadeleye yardımcı olabilir. Bu Türkiye'nin karar vereceği bir konu. Bizim koordinasyonumuz özellikle askeri alanda. İkincil olarak da Irak'ın kuzeyinin PKK için sığınak olmaması gerektiği konusı da çabalarımız, dolayısıyla diplomatik alanda koordinasyonumuz var. Onun dışında Türkiye'nin reform adımlarını yakından izliyoruz ve destekliyoruz. Askeri alanda Türkiye'den gelecek her teklifi değerlendiriyoruz."
Murat Yetkin'in, "Obama'nın burada dile getireceği konularda öncelik sırası ne olacak?" sorusuna Jeffrey'in yanıtı ise şöyle:
- "Türkiye'yi çevreleyen bölgedeki ihtilafların giderilmesi ve barışın sağlanması konusunda çok geniş bir işbirliğimiz var ve çok güçlü çıkarlarımız bulunuyor. Irak zaten çok geniş işbirliğimizin olduğu bir alan. Türkiye'nin PKK'ya karşı ve diğer konularda Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBB) ile kurduğu ilişkiyi yakından izliyoruz. Bizce (gülerek) model demek istemiyorum ama KBY için Türkiye çok iyi bir örnek olabilir. Öncelikli konular arasında Kafkaslar ve Ermenistan konusu geliyor. Kıbrıs var, İran var. Ortadoğu Barış Süreci, İsrail-Suriye diyaloğunun canlandırılması Pakistan, Afganistan'da işbirliği, NATO konuları var. Dediğim gibi, Obama yönetiminin Türkiye'ye ilgi düzeyi olağanüstü boyutlarda."
OBAMA'NIN MECLİS KONUŞMASI
Nitekim Obama'nın 6 Nisan'da TBMM'deki konuşması Jeffrey'in sıraladığı öncelikleri neredeyse bire bir yansıtıyordu. Obama konuşmasında: "Güçlü azınlık hakları" sözleri ile Kürt vatandaşlarımızın "azınlık" olduğunu ilan etti.
Ayrıca bu alandaki "açılım" hakkında "Kürtçe öğretimi ve Kürtçe yayın konusundaki yasakları kaldırdınız. Bütün dünya, Kürtçe yayın yapan yeni devlet kanalıyla verilen mesajı saygıyla not etti" övgüsünü TBMM tutanağına geçirdi. "PKK ile mücadeleye destek" konusunda "söz" verdikten sonra "Türkiye, Irak hükümeti ve Iraklı Kürt liderler arasında işbirliği bağları oluşturma çabalarının devamıyla ve sizin, Türkiye'deki Kürt nüfusu için eğitim ve demokrasiyi geliştirme yönündeki kesintisiz çabalarınızla güçlenecektir" diyerek Kuzey Irak'la ilginç bir köprü kurdu.
Özetleyecek olursak, AKP'nin "Açılım Siyasası"nın mimarı Beyaz Saray'daki siyah başkandır.
YIL 1994, PENTAGON'UN BİR ODASINDA...
1994'te Pentagon'un bir odasında toplanan dört kişi Kürdistan planları üzerinde çalışıyorlardı.
- ABD'li Kürt uzmanı, önde gelen CIA ajanı Herald Rhode.
- Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) Başkanı Celal Talabani'nin Washington temsilcisi CIA ajanı Barham Salih.
- Kürdistan Demokrat Partinin (KDP) Başkanı Mesut Barzani'nin görevlendirdiği CIA ajanı Neçirvan Barzani.
- PKK'nın ve Mesut Barzani'nin Washington'daki en güvendiği isim Kürt asıllı Amerikalı Dr. Necmaldin Kerim.
Dr. Necmaldin Kerim; Kürt politikalarının şekillendirdiği Washington Kürt Enstitüsü Başkanı. Molla Mustafa Barzani'nin en güvendiği isimdi. Şimdi de Mesut Barzani'ye çok yakın.
Kerim, Abdullah Öcalan ile yakalandıktan sonra onu ziyaret etmiş. Ziyarette Öcalan kendisine savaşı kesip siyasi mücadeleye geçmekten bahsetmiş, ama sonrasında işler hızla değişmiş, Öcalan tutuklanarak Türkiye'ye getirilmişti.
Peter Galbraight ve Prof. Henry Barkey de Abdullah Öcalan Suriye'den çıktıktan sonra Avrupa'da görüşmek için randevulaşmıştı. Ancak Öcalan, görüşmenin mümkün olmadığını 16 Ocak 1999 tarihli bir mektupla kendilerine bildirmişti.
PROF. DAVİD L PHILLIPS'İN WASHİNGTON TOPLANTISI
Atlantik Konseyi adlı ABD'li Think-Tank'ın direktörü Prof. David L. Phillips. Geçen aylarda Washington'da, "Türkler ve Iraklı Kürtler arasında güven inşası" konulu bir toplantı düzenledi.
Phillips, Derin Dünya Devleti'nin Merkezi olan CFR (Council of Foreign Relations) Dış İlişkiler Konseyi'nin "Önleyici Eylem Merkezi Yöneticiliği" yapmıştır. ABD Dışişleri Bakanlığı, Birleşmiş Milletler, Norveç Barış Enstitüsü, Norveç İnsan Hakları vakıflarına çatışmalara çözüm bulma konusunda danışmanlık yapmaktadır. Bu konuda dünya çapında bir uzman olan Phillips; Kürt sorunu, PKK, Türkiye Kürt bölgeleri konularında yirmi yıldır çalışıyor. Zaman zaman Uluslararası Kriz Çözüm Grubu ile de çalışmalar yürütüyor. Türkiye-Ermenistan arasında İsviçre'de yapılan toplantılara ve Kuzey Kore-Güney Kore Uzlaşma Komitesi toplantılarına katılıyor.
Phillips'in Washington toplantısına Necmaldin Kerim ve Peter Galbraight de katıldı. Toplantı, Norveç eski Başbakanı Dışişleri Bakanı Cari Bild'in ilgisi ve bilgisi dahilinde yapıldı.
Toplantıda PKK önemli üst düzey yöneticilerinin Norveç'e yerleştirilmesi konusunu, Norveç'le bu konularla ilgili çalışmalar yürüten Dr. Kerim ve eşi Norveç'li olan Peter Galbraight gündeme getirdi.
Kerim, "Kürt sorunu sadece Türkiye, Abdullah Öcalan ve DTP aracılığıyla çözülür" düşüncesindedir. ABD yönetimine bu görüşünü kabul ettirdiği için, Obama Türkiye'yi doğrudan bu yönde yönlendirdi. Kerim, Kürt sorununa bir süreç olarak bakmakla birlikte, Abdullah Öcalan'ın beş yıl içinde serbest bırakılacağını ve sürecin tamamlanacağını öngörüyor. Nitekim, Kerim'le uzun yıllardan bu yana temasta olan Prof. Doğu Ergil de, "Kürt sorununun çözümü için önce küçük adımlar atılır. Açılım iki yılda sonuç verir. 5 yıl içinde Kürt sorunu çözülmüş olur" diyerek Kerim'in öngörüsünü paylaşıyordu.
IRAKLI KÜRTLERİN "AKIL HOCASI" GALBRAİGHT
Peter Galbraight, Kanada ve Bosna benzeri "gevşek bir federasyon"un Irak için uygun bir model olduğunu, böyle bir federasyonla bir araya getirilecek yeni Irak'tan, örneğin on yıl sonra "federasyonun en güçlü üyesi" Kürtlerin barışçı bir boşanmayla ayrılmasının ABD'yi endişelendirmesine gerek olmadığını öne sürdü. ABD'nin eski Hırvatistan Büyükelçisi ve devrik Saddam Hüseyin rejiminin Irak'lı Kürtlere yaptığı katliamı belgeleyerek Irak'a ambargo konulmasına önderlik eden Galbraight, Senato Dışişleri Komitesi'nde yaptığı konuşmada, Kürtlerin, Irak'ın kuzeyindeki statükodan memnun olduğunu ve otoriteyi Bağdat'ın eline bırakmak istemediğini belirtti.
Galbraight (Galbraith), "Hiçbir Kürt, özgür seçim hakkı verilse, Iraklı kimliğini kabul etmeyecektir" dedi. Iraklı Kürtlerin "akıl hocası" olarak bilinen Galbraight, "Onlar, tek bir Kürdistan parlamentosu ve hükümeti isteyecekler. Vergi ve harcama gücünün kendilerinde olduğu, polisi kontrol ettikleri, kendi doğal kaynaklarına ve kendilerini savunma gücüne sahip oldukları bir hükümet isteyecekler" dedi. Galbraight "Gelecek bir noktada barışçı bir boşanma olabilirse, 2003'te değil de 2013'te bunun bizi çok endişelendireceğini sanmıyorum. Son on iki yıldır 4 milyon Kürt, ABD ve İngiltere'nin koruduğu, fiili olarak bağımsız devlette kendi kendini yönetti. Kendi seçilmiş parlamentoları ve göreceli özgürlük ve refah içindeki Kürtlerin, kontrolü Bağdat'a geri vermeye yönelik hiçbir arzusu yok. Kürdistan; ılımlı, laik, ABD'yi çok destekleyen bir bölge olacak" dedi.
Prof. HENRI BARKEY: "Gül'le görüştüm Kerkük'ün Kürtlere verilmesine AKP karşı çıkmayacak"
Prof. Henri Barkey, 22.6.2009 tarihli Wall Street Journal gazetesinde "Türk-Kürt Barışı İçin Şans" başlığıyla yayımlanan makalesinde "Obama Müslüman dünyasında kilit bir dış politika başarısı elde edebilir. O da Türkiye'de ve Kuzey Irak'taki Kürt sorununun çözümlenmesidir" görüşünü dile getirdi:
- "PKK'nın silahlarını Türk askerlerine teslim etmesi olası değil, ancak Amerikan güçlerine teslim edebilir. Bunun karşılığında da ABD Türk hükümeti ve kamuoyunun güveneceği sıkı bir denetleme teklifinde bulunabilecek. ABD diplomatları da birkaç PKK liderinin bölgenin dışında sığınmasını sağlayabilir ve ABD yanlısı ve Kürt Bölgesel hükümetinin Irak'ta kalmayı sürdüren Türkiye karşıtı asilerin eylem yapmasını önleyeceği güvencesini Ankara'ya verebilir. Böylece PKK asilerinin birçoğu evlerine dönebilir ve Türkler, şiddetin gölgesi olmadan Kürtlerin haklarının genişletilmesi amacıyla iç siyasi reformları konuşmaya başlayabilir. ABD; Kürt nüfusunun yaşadığı Güneydoğu Türkiye ve Kuzey Irak'ı içine alacak (İsrail ve komşularında olana benzer) bir 'kalifiye sanayi bölgesi' kurulmasını önerebilir; böylece ekonomik faaliyet teşvik edilmiş ve Türkiye'yle Kürt bölgesel yönetimi arasındaki bağlar güçlendirilmiş olur. Denize çıkışı olmayan Kür bölgesi yönetimi dünyanın geri kalanıyla ekonomik ilişkileri açısından Türkiye'ye bel bağlıyor."
Barkey; ABD Dışişleri Bakanlığı'ndaki 28 Mayıs 2004 tarihinde gerçekleştirilen "Irak'ın geleceği konusundaki muhtemel politikalar" konulu gizli toplantıda şu açıklamada bulunmuştur:
- "Ben, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül ile görüştüm. Bakan, bana Kürtlerin haklarına AKP ve hükümet olarak karşı değiliz, zaten Kerkük'ün Kürtlere verilmesine AKP tepki göstermez. Göstereceği tepki askerin ve milliyetçi grupların tepkisini azaltmak içindir."
(E. Bilbilik, Amerikaperestler, Destek Yayınları, 3. Baskı, Ocak 2009, sf. 40, 174, 175.)
Son Söz: Şundan emin olunmalıdır ki bu açılım, AKP iktidarının sonunu getirecektir.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.
Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
M.KEMAL ATATÜRK
Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
M.KEMAL ATATÜRK
Başka Bir Açılımcı: Türkçesi Güzel Hugh Pope
Uluslararası Kriz Grubu Türkiye ve Kıbrıs Temsilcisi gazeteci-yazar Hugh Pope, Uluslararası Kriz Grubu’nun Dağlık Karabağ Raporu ışığında Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerini değerlendiriyor. Hugh Pope, soruna temel prensipler çevçevesinde çözüm bulunması için varolan fırsatın değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor.
8 Ekim 09 - Azerbaycan-Türkiye-Ermenistan / Hugh Pope, Soner Çağaptay
Uluslararası Kriz Grubu “Kıbrıs: Yeniden Birleşme mi Bölünme mi?” adlı bir rapor yayınladı ve yılsonuna kadar Kıbrıs sorununa çözüm bulunmazsa çözümsüzlüğün ciddi bir sorun olacağı uyarısında bulundu. Pope: "Kıbrıs birleşmelidir"
16 Ekim 09* - Kıbrıs Sorununun Çözümü / Hugh Pope
*Giysilere bakılırsa, 16 Ekim değil, 8 Ekim günü yapılmış söyleşidir. Söyleşiyi gerçekleştiren AS çalışanı, yalnızca ceketini çıkartmış. Elebette bu kötü niyetli bir düşüncedir; gündemi önceden belirleyecek, sırası gelince değiştirecek hâlleri yok ya... Aslında giyecek pek bir şeyleri yok, yoksulluk içinde yüzüyorlar, bir giydiklerini en az bir hafta çıkartmıyorlar.
Uluslararası Kriz Grubu Türkiye ve Kıbrıs Temsilcisi gazeteci-yazar Hugh Pope, Uluslararası Kriz Grubu’nun Dağlık Karabağ Raporu ışığında Türkiye-Ermenistan-Azerbaycan ilişkilerini değerlendiriyor. Hugh Pope, soruna temel prensipler çevçevesinde çözüm bulunması için varolan fırsatın değerlendirilmesi gerektiğini söylüyor.
8 Ekim 09 - Azerbaycan-Türkiye-Ermenistan / Hugh Pope, Soner Çağaptay
Uluslararası Kriz Grubu “Kıbrıs: Yeniden Birleşme mi Bölünme mi?” adlı bir rapor yayınladı ve yılsonuna kadar Kıbrıs sorununa çözüm bulunmazsa çözümsüzlüğün ciddi bir sorun olacağı uyarısında bulundu. Pope: "Kıbrıs birleşmelidir"
16 Ekim 09* - Kıbrıs Sorununun Çözümü / Hugh Pope
*Giysilere bakılırsa, 16 Ekim değil, 8 Ekim günü yapılmış söyleşidir. Söyleşiyi gerçekleştiren AS çalışanı, yalnızca ceketini çıkartmış. Elebette bu kötü niyetli bir düşüncedir; gündemi önceden belirleyecek, sırası gelince değiştirecek hâlleri yok ya... Aslında giyecek pek bir şeyleri yok, yoksulluk içinde yüzüyorlar, bir giydiklerini en az bir hafta çıkartmıyorlar.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.
Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
M.KEMAL ATATÜRK
Daha geçenlerde Londra’da Halkevi’nde PKK’lılarla buluşan bu Miliband, şüphelerimi iyice arttırdı. CNN Türk’e verdiği demeçte aynen şöyle dedi:
“Başbakan Erdoğan’ın hükümetinin Kürt açılımıyla ilgili attığı adımlar çok cesur adımlar, doğru adımlar, akılcı olarak atılmış adımlar. Ve bence desteği hak ediyorlar. Bu anlamda bütün Türkiye’nin vatandaşlarının eşit haklara sahip olması konusunda dürüst davranıyorlar ve sözlerine sadık kalıyorlar. Ve tabii bu çok zor bir şey, bunun da farkındayım…”
Kime, ne zaman, ne “sözleri” verildi?
İngiltere’ye Ne “Sözler” Verdiniz? – Meyyal UYGUR
Terörle mücadele eden askerlerimizin, “terörist” ilan edilmesine ramak kalmışken, 1. Dünya Savaşı’nda hayatını kaybeden İngiliz askerlerinin anısına yakasına taktığı kırmızı gelincikle ülkemize teşrif eden İngiltere Dışişleri Bakanı Miliband, aynen AB, ABD’liler ve Talabani gibi, Cengiz Çandar ve şurekasının ifade ve bilgisine başvurduktan sonra resmi yetkililerimizle bir araya geldi. Tabii o da alışılageldiği şekilde medyamız üzerinden hem malum açılım-saçılımlar, hem de önümüzdeki aylarda, “Türkiye’nin büyük rol oynayacağı Kıbrıs, Orta Doğu ve Irak gibi konularda alınacak bir dizi karar” hakkında gerekli psikolojik harbi ihmal etmedi, Davutoğlu dahil “Türk liderlerin cesaretini” övmekten bir hal oldu!..
Türk Milleti’nin tepkilerine rağmen “Kıbrıs, Ermeni, Kürt, Alevi” açılımlarına canhıraş bir şekilde öncülük ve önderlik eden Gül’ün, bir yerlere geri dönülmez-dönülemez sözler verdiği gibi bir şüpheye kapılmıştım. Daha geçenlerde Londra’da Halkevi’nde PKK’lılarla buluşan bu Miliband, şüphelerimi iyice arttırdı. CNN Türk’e verdiği demeçte aynen şöyle dedi: “Başbakan Erdoğan’ın hükümetinin Kürt açılımıyla ilgili attığı adımlar çok cesur adımlar, doğru adımlar, akılcı olarak atılmış adımlar. Ve bence desteği hak ediyorlar. Bu anlamda bütün Türkiye’nin vatandaşlarının eşit haklara sahip olması konusunda dürüst davranıyorlar ve sözlerine sadık kalıyorlar. Ve tabii bu çok zor bir şey, bunun da farkındayım…”
Kime, ne zaman, ne “sözleri” verildi?
Galiba bu sözler bugünün değil, çok eskinin…Belki iktidara gelir gelmez, belki de gelmeden önce…
“Ergenekon” Yazarı Şamil Tayyar, iki ay kadar önce “Kürt açılımı”nın ABD’li David L. Phillips’in planı olduğu iddiaları üzerine “Kayıt dışı sohbet olduğu için yazmadığı bir anekdotu, Cumhurbaşkanı Gül’ün affına sığınarak” anlatmıştı. Nisan sonunda Prag’a giderken uçakta sohbet imkânı olmuş ve Gül’le “Kürt açılımını” konuşmuşlar. Gül, o sabah Diyarbakır’dan şehit cenazeleri geldiği için çok üzgün olduğundan, resmi açıklama yapmak istememiş ama derin bir nefes aldıktan sonra 2002 yılı Kasım ayında Başbakanlık koltuğuna oturduğu ilk günlerde bu meseleye eğildiğini söyleyip, şöyle demiş: “O zaman çok önemli bir proje hazırladık. Kısa süre sonra görevi Sayın Başbakan’a (Erdoğan) bıraktım. Sonra başka gelişmeler oldu, yarım kaldı. O günlerde bu meseleyi çözebilseydik, bugün Türkiye bambaşka yerde olurdu…”
Bilindiği gibi Gül’ün Başbakanlığı sadece 4 ay sürdü. Bu sürede, Rum kesiminin AB üyeliğini veto etme hakkımızın kullanılmaması, Denktaş’a Annan Planı’nın kabul ettirilmesi ve elbette 1 Mart tezkeresi gibi o kadar önemli konu vardı ki, insanın, “Acaba ne zaman fırsat bulup da Kürt açılımı için çok önemli bir proje hazırladı?” diye sorası geliyor. Bir yerlerden hazır planlar geldiyse, o başka tabii!..Hele de emperyalistlerin “Kürt sorununun çözümü” için başından beri istedikleri aşağı yukarı bugün konuşulanlar ve yapılanlar olunca, insanın şüphesi daha da artıyor.
Baksanıza Gül de aynen Miliband gibi, “açılımlardan geriye dönüşün mümkün olmadığını” söylüyor, “öyle ile böyle” arasında dağlar kadar fark olduğu halde, “Öyle veya böyle terör bu yıl bitecek” diyor. Sadece “Kürt açılımı” için değil, Ermeni ve Kıbrıs meselelerinde de, son tarih olarak, bu yılın sonu gösteriliyor. Sanki bir deadline (süre bitimi, son teslim tarihi, ödeme günü) konmuş gibi!..
Öyle olmasa milletin büyük infialine rağmen, PKK’lıların Kandil’den “sessizce-çaktırmadan” gelmesi, aynen malum raporlarda yazdığı şekilde adına “af” demeden, fiili af çıkarılması yandaş medyaya sızdırılır, sözde lider kadrosunun Avrupa ülkelerinden birine gönderilmesi için AB yetkilileri ve İsveç’in
Göçten Sorumlu Bakanı ile görüşmeler yapılır mı? PKK’lıların inişini MİT’le beraber planladıklarını açıklayan Barzani’nin eski Başbakanı Neçirvan Barzani de gizlice Türkiye’ye gelmiş. Yine MİT’le son rötuşları yapıyor olmasın?!..
Bir millet ancak bu kadar aptal-kör-sersem yerine konabilir vesselam!..
“Sözler” meselesinin Erdoğan boyutu da var. Geçenlerde KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, hakkında yayınlanan bir kitapta itiraf etti ki, Erdoğan iktidara gelmeden önce kendisi hakkında, “O zındık yahu” yani “Allahsız, dinsiz” düşüncesindeymiş. Bu görüşteki Erdoğan’ın, AKP iktidara geldikten hemen sonra, daha Başbakan değilken, birden bire Talat’la “Denktaş’ı bitirme planları” (Aydınlık’ta yayınlanan ve bugüne kadar hiçbir tarafın yalanlamadığı telefon konuşmaları) yapacak kadar yakınlaşmasını sağlayan güç veya gerekçe acaba neydi?
Meşhur, etkili ve yetkili Gazeteci Mehmet Ali Birand’a ait, yine yalanlanmayan bir başka iddia daha var. Birand’a göre, Erdoğan Başbakan olmadan önce Rusya Devlet Başkanı Putin’e, “Bu Çeçen konusunda göreceksiniz bizim iktidarımız size hiçbir şekilde zorluk çıkarmayacak, bu konuda biz sorun yaratmayacağız” sözü vermiş. Bunu da Birand’a, bizzat Putin anlatmış.
Acaba bilmediğimiz, duymadığımız başka sözler var mıdır?!..
Türkiye’nin maruz kaldığı “kelepir” muamelesi ve yöneticilerimizin katkısına baksanıza…Sadece “sözler”in değil, sanki “deliğe süpürülmekten” son anda kurtulan birilerinin de “deadline” gelmiş gibi!..
Ermeni açılımı, Kürt açılımı, Kürdistan açılımı, Alevi açılımı, Kıbrıs açılımı, Yunan açılımı, Bartholomeos açılımı, Sümela açılımı, 10 Kasım yani Atatürk açılımı…Herkesin işi tıkır tıkır yürüyor…Ve hepsinde başımızdakiler arasında gizliden gizliye süren bir rekabetin izleri seziliyor. Biri bir açılıma koşarken, diğeri bir başka açılımla adeta gündem kapma yarışı yapıyor.
Galiba şimdilik başa baş durumdalar. Biri, Obama ziyareti için “hediye paketini” hemen hemen doldurdu. Diğeri de İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’den aldığı İsrail daveti ile arayı kapattı, hatta burun farkı ile öne geçti!..
Hangi “sözler”in ve kimlerin “deadline”nın geldiğini herhalde birkaç ay içinde daha net anlarız!..
Türkiye mi ne olacak? Böyle sorular sorup, “cuntacılık” yapmayın Allah aşkına!..
Kaynak: Açık İstihbarat
Isgalciler ölmeli! 
"Bir ülkenin nüfusunun yariya yakin bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir sehirde yasamasi, basli basina tezgahtir."
"Bir ülkenin nüfusunun yariya yakin bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir sehirde yasamasi, basli basina tezgahtir."
Barkey: Girişimi Taner başlattı
David Phillips’le birlikte yazdığı Kürt raporları ile iktidara açılımın yol haritasını hazırlayan ABD’li Profesör Henri Barkey, “PKK açılımı” sürecinin 2000’li yıllarda başlatıldığını iddia etti. Washington’da, Carnegie Endowment’ta düzenlenen “Türkiye’deki Kürt Açılımı: Kökenleri ve Geleceği” başlıklı panelde konuşan Barkey, iktidarın açılım çalışmalarının sözde Kürt sorunu konusunda başlatılan en kapsamlı girişim olduğunu söyledi. Konuşmasında, PKK açılımının arkasındaki nedenlere değinen Barkey, bunlardan en önemlilerinden birinin Irak’taki savaş ve ABD’nin Irak’tan çekilme kararı olduğunu savundu.
Çok önceleri adım atıldı
Barkey, Türkiye’nin kuzey Irak politikasının son bir yılda 180 derece değiştiği, Türkiye’nin Irak’taki en önemli müttefiklerinin Kürtler olduğu “ilginç bir durumun” ortaya çıktığı, Iraklı Kürtlerin de Türklere daha fazla yakınlaştığı görüşünü dile getirdi. Barkey, “terör örgütü PKK’nın da Iraklı Kürtlerce artık istenmediğini, şiddetle bir yere varamayacaklarını ve artık değişme zamanının geldiğinin farkına vardığı”nı belirtti.
MİT Müsteşarı Emre Taner’ın 2000’lerin ortalarında Kuzey Irak’ı ziyaretini hatırlatarak, PKK açılımıyla ilgili çalışmaların aslında çok önceden başladığını belirten Barkey, hükümetin “komşularla sıfır sorun” siyasetinin iç sorunların çözümünü gerektirdiğine işaret etti. Barkey, ordunun da çok önemli değişim geçirdiğini, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un da askeri yolla çözüme ulaşılmasının mümkün olmadığı tespitine vardığını öne sürdü.
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/haber ... ?hit=27261
Türk vatandaşı kesin olarak bilmelidir ki, bir milletin insanlık ve medeniyet âleminde yükselmesi ve muvaffak olması, yalnız ve ancak kendi kuvvetine dayanarak, hürriyet ve bağımsızlığını dokunulmaz bulundurmasıyla mümkündür. Bunun başka çare ve vasıtası yoktur. Ordu istemeyen ve ordunun yüklediği maddî, manevî fedakârlığı göze aldırmayan bir millet, esaret zincirini kendi eliyle boynuna geçirir.
http://www.facebook.com/GuncelMeydan1919
ABD hücrelerimize kadar girmiş
ABD hücrelerimize kadar girmiş
PENTAGON’DAN KOZMIK ITIRAF!
Dönemin ABD elçisi M. Abramowitz’in emri üzerine CIA Şefi Graham Fuller’le yazdığı raporun Türkiye’de başarıyla(!) uygulanması, Barkey’i çok mutlu etmiş.
AKP’nin ısrarla “ABD projesi değil” dediği PKK açılımının ‘fikir babası’ Henri Barkey, uzun yıllara yayılan planın ayrıntılarını bile itiraf etti. Kademe kademe uygulanan planın başarıya ulaşması için daha uzun bir yol olduğunu kaydeden Barkey ‘acemi’ olarak nitelediği AKP’ye “Açılımda yalpalama!” mesajı vermeyi de ihmal etmedi. İşte Barkey’in itirafları:
Asker ‘olur’ verdi, sıra cesur siyasetçide!
CIA’in 1997 tarihli planı, Türkiye’ye biçilen rolün ipuçlarını da açıkça ortaya koyuyordu. AKP’nin PKK açılımıyla birlikte yeniden sahneye konan oyunun varacağı noktayı, gazeteniz YENİÇAĞ 15 Ağustos 2009 tarihli nüshasında geniş bir şekilde ele almıştı.
1. SEBEBİ BULDUK!
ABD, Kürt sorununun Türkiye’deki istikrarsızlığın en önemli sebebi olduğunu anladı. Dolayısıyla, bu sorunun, hele Kuzey Irak’ta Kürt oluşumunun gerçekleşmesiyle de daha fazla çözülmesinden yana oldu.
2. ARMUT PİŞTİ...
ÖCALAN’ın yakalanmasındaki ABD rolünü bu açıdan değerlendirmek lazım. Fakat maalesef, o günkü hükümet sadece ağzına düşen armutu yemesini bildi. Bu konuda atması gereken hiçbir adımı atmadı.
3. ERBİL-ANKARA
ANKARA-Erbil hattı eskisi kadar yüksek tansiyonlu olsaydı, aralarındaki ihtilafın her an sıcak çatışmaya gitme potansiyeli olsaydı, ABD’nin işi çok zor olurdu. Irak’ın federe yapısı çok önemli ABD için...
4- ECEVİT FAŞİSTTİ
ECEVİT, hiçbir zaman Türkiye’de bir Kürt problemi olduğunu kabullenmedi. Bilakis bunun bir feodal oluşumun sonucu olduğunu iddia ederdi. Kuzey Irak’ta bir Kürt oluşumuna şiddetle karşı çıkmıştı.
5. ASKERDEN DESTEK
UMUTLUYUM çünkü şunu biliyorum: Türkiye 1993 yılında eline geçen şansı kaybetti, bu sefer olmamalı. Hükümet bu kez Genelkurmay Başkanı’nın desteğini de almışken geriye dönmemeli.
6. ARTIK DÖNÜŞ YOK
AÇILIMDAN dönüş çok pahalıya mal olur! Halkın bir kesimi çok umutlandı, çocukların savaşmayacağına, dağdan ineceğine... AKP için bu noktadan U dönüşü büyük hezimet olur, seçimde ağır fatura öder.
ABD’den kozmik itiraf!
Eski ABD Büyükelçisi Morton Abramowitz’in emriyle, 1997 yılında CIA ajanı Graham Fuller’le birlikte PKK açılımıyla ilgili raporu hazırlayan Türkiye uzmanı Henri Barkey, amaçlarının ne olduğunu açıkladı.
1. İstikrarsızlığın sebebini anlayıp harekete geçtik
ABD, Kürt sorununun Türkiye’deki istikrarsızlığın en önemli sebebi olduğunu anladı. Kuzey Irak’ta Kürt oluşumunun gerçekleşmesiyle daha fazla çözüm yanlısı oldu.
2. Öcalan’ı yakalayıp teslim ettik ama...
ABD’nin Öcalan’ın yakalanmasındaki rolünü de bu açıdan değerlendirmek lazım. ABD’nin o zamanki temennisi, Türkiye’nin bu konuda yeni adımlar atmasıydı.
3. Ankara-Erbil hattında düşen tansiyon rahatlattı
Eğer Ankara-Erbil hattı eskisi kadar yüksek tansiyonlu olsaydı, yani her an ikisi arasındaki ihtilafın sıcak çatışmalara gitme potansiyeli olsaydı, ABD’nin işi zor olurdu.
4. Irak’ın kuzeyindeki Kürtlere güvence sağlandı
Türkiye’nin Erbil’le ililişkileri geliştirmemesi durumunda Kuzey Irak’ta asker bırakmak düşüncesiyle karşı karşıya gelecekti. O zaman Kürtlerin güvencesi ne olacaktı?
5. Ecevit, Irak’ın kuzeyinde Kürt oluşumuna karşı çıktı
Zamanın Başbakanı Bülent Ecevit hiçbir zaman Türkiye’de bir Kürt problemi olduğunu kabullenmedi. Kuzey Irak’ta bir Kürt oluşumuna şiddetle karşı çıkmıştı.
6. AKP, açılımdan vazgeçerse seçimlerde ağır fatura öder
Açılımdan dönüş çok pahalıya mal olur. Türkiye 1993’te eline geçen şansı kaybetti, bu sefer olmamalı. Ayrıca AKP, U dönüşü yaparsa seçimlerde ağır fatura öder.
Henri Barkey, 1997’de PKK açılımı ile ilgili raporu hazırlayan ekipte yer aldı. Raporda, açılım için istedikleri gibi bir lider bulamamaktan yakınılıyor.
Haber:Fatih ERBOZ
CIA ajanı David Phillps’le birlikte yazdığı Kürt raporları ile AKP iktidarına “sözde açılım” ın yol haritasını hazırlayan ABD’li Profesör Henri Barkey, ABD’nin Türkiye’nin yararına çalıştığını iddia etti. Barkey, Hürriyet’e verdiği mülakatta, “ABD, Kürt sorununun Türkiye’deki istikrarsızlığın en önemli sebebi olduğunu anladı. Dolayısıyla, bu sorunun, hele 1991’den sonra Kuzey Irak’ta Kürt oluşumunun gerçekleşmesiyle de daha fazla çözülmesinden yana oldu. ABD’nin Öcalan’ın yakalanmasındaki rolünü de bu açıdan değerlendirmek lazım” diye konuştu.
Ecevit’i hedef aldı
Washington’ın en eski dış politika think tank’i Carneige Endowment’ın Türkiye uzmanı Henri Barkey, “ABD’nin o zamanki temennisi, Öcalan’ın yakalanmasıyla Türkiye’nin bu konuda yeni adımlar atmasıydı. Fakat, o günkü hükümetler ağızlarına düşen armudu yalnız yedi, bu konuda hiçbir adım atmadılar. Belki de o zamanki Ecevit hükümetinden bir şey beklemek olanaksızdı” dedi. Barkey, “Bırakın ortağı MHP’yi, Ecevit’in kendisi Kürtlere karşı faşizan bir yaklaşım içindeydi. Ecevit hiçbir zaman Türkiye’de bir Kürt problemi olduğunu kabullenmedi. Bilakis bunun bir feodal oluşumun sonucu olduğunu iddia ederdi. Hatta Kuzey Irak’ta bir Kürt oluşumuna şiddetle karşı çıkmıştı” ifadelerini kullandı.
ABD’yi memnun ettiler
Barkey, AKP’ye de Irak’ın kuzeyine yönelik açılımının ABD’yi çok mutlu ettiğini söyledi. Barkey sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’nin yeni Irak ve Kuzey Irak politikasi Amerika’da çok hoş bir sürpriz olarak karşılandı. Zira bu değişime kadar Washington Ankara’yı bu konuda bir problem olarak görüyordu. Zaten teskereden sonra çok büyük sıkıntılar yaşandı iki ülke arasında, biliyorsunuz. Bu yeni politikayla ilişkilerde 180 derecelik bir dönüş oldu. Bu noktada krediyi sadece AKP’ye değil Dışişleri bürokrasisinde çalışan birkaç diplomata da vermek gerek.”
Peşmergelere güvence
Türk hükümetinin, açılım politikasıyla ABD’yi rahatlattığını belirten Barkey, bu konuda şunları kaydetti: “Eğer Ankara-Erbil hattı eskisi kadar yüksek tansiyonlu olsaydı, yani her an ikisi arasındaki ihtilafın sıcak çatışmalara gitme potansiyeli olsaydı, ABD’nin işi çok zor olurdu. Kuzey Irak’ta asker bırakmak düşüncesiyle karşı karşıya gelecekti. Çünkü o zaman Kuzey Irak’taki Kürtlere ne gibi bir güvence verilecekti? Onların Bağdat hükümetine hiç güveni olmadığının altını çizmek lazım. Bakın, Iraklı Kürtler 1950’lerin sonundan beri kimliklerini kabullendirmek için Bağdat’la savaşıyorlar. Hem Saddam hem de ondan önceki rejimler baskı ve katliam politikaları güttüler Kürtlere karşı. 1991 Kuveyt Savaşı’ndan beri ise bir nevi özerklik kazandılar ve geri vermek istemiyorlar. Şunu da söyleyeyim Arap dünyasının federe demokratik bir geçmişi yok, Irak’taki Sünnilere sorarsanız hala bu durumu kabullenemediklerini görürsünüz.”
Muhalefet acımasızca saldırıyor
Barkey, mülakatta biraz daha ileri giderek, PKK’nın sivil-şehir yapılanması olan KCK’yı çökertmek için düzenlenen operasyonda tutuklanan kişilerin ellerinin kelepçelenmesine de tepki gösterdi. Barkey, şunları söyledi: “O fotoğraf bir çok insanı hayalkırıklığına uğrattı. Üstelik tutuklanan kişilerin bir kısmı BDP üyesi. Eğer hükümet o partiye nefes aldırmazsa açılımın geleceği tehlikeye girer. Bu tür açılımlarda iki adım ileri bir adım, hatta iki adım geri normaldir. Zira bu bir toplumsal değişim sürecinin başlangıcı. Kolay değil! Önemli olan iki adımdan fazla geri adım atılmaması. AKP’nin içinde bu açılımdan huzursuz olanlar, bölünmeler var elbette. AKP de oy tabanını düşünüyor ve bazen aynı ağızdan iki değişik söylem çıkabiliyor. Bir yandan demokrasi deniyor, öte yandan gerek Cemil Çiçek gerek başkaları DTP’ye yükleniyor. Bunlar olağan da, ölçüsü kaçmamalı. Çünkü bu konjonktürde söylemin çok önemi var. Yalpalamanın diğer sebepleri de malum: Muhalefetin acımasız saldırıları, bunun çok zor bir süreç olması ve tabii acemilik.”
Raporda siyasi liderler suçlanıyor
Yeniçağ gazetesi 15 Ağustos 2009’da CIA Orta Doğu Şefi Graham Fuller ve Türkiye uzmanı Prof. Henri Barkey’in 13 yıl önce hazırladığı raporu manşetine taşımıştı. O raporda PKK açılımı konusunda neler yapılması gerektiği konusunda şunlara yer verilmişti:
Yasalar değişmeli
Kürtler hem geleneksel partiler, hem de kendi partileri aracılığıyla TBMM’de sesini duyurma çabasında başarılı olamıyor. Türkiye Cumhuriyeti yasaları ’bölücülük’ damgası vurarak tüm girişimleri engelliyor. Devlet kendini reformlarla yenileyerek Kürt sorununu çözebilir.
Liderler çok zayıf
Sİvİl politik liderler çok zayıf. Türkiye’de bu sorunu askeri olmayan yöntemle çözme cesaretini gösterecek lider yok.
TBMM’de temsil edilmeli
İleri sürüldüğünün aksine, çözümü asker engellemiyor. Sorun, sorumluluk almak istemeyen siyasilerin tutumunda... ‘Önce terör bitsin, sonra reform’ yaklaşımı hatalı. Kürtler TBMM’de temsil edilmeli ve ‘ekonomik, sosyal, kültürel, siyasi’ önlemler alınmalı.
Henry Barkey bir de gözdağı verdi: Açılımdan dönüş çok pahalıya mal olur
Henry Barkey, açıklamalarında gözdağı vermekten de geri durmadı. Barkey, “Açılımdan dönüş çok pahalıya mal olur. Halkın bir kesimi çok umutlandı; çocukların savaşa gitmeyeceklerine, dağdan en sonunda ineceklerine... Türkiye 1993’te eline geçen şansı kaybetti, bu sefer olmamalı. Ayrıca AKP için de bu noktadan U dönüşü yapması büyük hezimet olur. Seçimlerde ağır fatura öder. Hükümet bu kez Genelkurmay Başkanı’nın desteğini de almışken dönmemeli” dedi.
Abramowitz’in emriyle rapor hazırladılar
Henry Barkey, Previnting Conflit Over (Kürdistan üzerinden çatışma) isimli kitabında da açılım çalışmalarını anlatıyor.
Eski Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz’in emriyle, SSCB’ye karşı oluşturulan ’Yeşil Kuşak’ projesinin mimarı CIA Orta Doğu Şefi Graham Fuller yanına Türkiye uzmanı Prof. Henri Barkey’i alarak PKK açılımıyla ilgili 1997 yılında rapor hazırladı. Açılımın mimarları arasında yer alan Barkey, İstanbul doğumlu. ABD’nin isteği üzerine Türkiye üzerine çalışmalar yürüttü. Barkey, Hürriyet’e verdiği mülakatta, açılımla ilgili “Öcalan’ın buradaki rolü muallakta. En çok istediği şey hükümetin onu muhatap alması. İleride belki salıverilir diye ümit ediyordur” ifadesini de kullandı. Hükümetin hata yaptığını da iddia eden Henri Barkey, “Hükümet çok ciddi bir hata yaptı, o da DTP’yi en baştan devreye sokmamasıydı. Bunu DTP’siz götürebileceğini zanneti. AKP bölge milletvekillerinin daha dik durup açılım yardım etmeleri de gerekiyor. Bu Kürt problemi olduğu kadar Türkiye’nin problemi, Türk problemi” diye konuştu. Barkey, Mahmur’un boşaltılma planı konusunda ise, “Zamanlaması şu açıdan önemli, PKK’nın dağdan inmesi için gerek-şart bir adım” diye konuştu.
YENİÇAĞ, 2 Ocak 2010
Türk vatandaşı kesin olarak bilmelidir ki, bir milletin insanlık ve medeniyet âleminde yükselmesi ve muvaffak olması, yalnız ve ancak kendi kuvvetine dayanarak, hürriyet ve bağımsızlığını dokunulmaz bulundurmasıyla mümkündür. Bunun başka çare ve vasıtası yoktur. Ordu istemeyen ve ordunun yüklediği maddî, manevî fedakârlığı göze aldırmayan bir millet, esaret zincirini kendi eliyle boynuna geçirir.
http://www.facebook.com/GuncelMeydan1919
KÜRT AÇILIMININ ABD’DEKİ ADI NE?
Her ne kadar birçok kez isim değiştirse de, kapatalım yeniden açalım denilse de uzunca bir süredir kamuoyunu meşgul eden “Kürt Açılımı”nın Washington kaynaklı bir proje olduğunu ortaya koyan ciddi kanıtlar vardır. Konuyla ilgili olarak böylesine net ifadeler kullanıldığında ise iktidara yakın çevreler itiraz ederek tepki göstermektedir. Bugüne kadar sanatçılardan (arabeskçiler ve popçular sanatçı olarak var, tek bir ressam ve heykeltıraş yok) sporculara kadar farklı çevrelerden tanınmış isimlerle İstanbul’un hoş mekânlarında düzenlenen kahvaltılı toplantılarda, siyasi parti yöneticileri ve sivil toplum kuruluşlarıyla yapılan görüşmelerde açılım anlatılırken bir kamyon dolusu laf edildi, ama buna rağmen yetkili ağızları dinleyen hiç kimse ne olduğunu ve ne yapılmak istendiğini anlayamadı.
KÜRT AÇILIMINI ANLAMAYA ÇALIŞMAK
Konuyla ilgilenen, araştıran ve sorgulayanların büyük bir bölümü, Kürt açılımının Washington’un dayatması olduğu yönünde değerlendirmeler yapmaktadır. Askeri varlığını sonlandıracağı Irak’taki çıkarlarını gözetmeyi, kuzeydeki Kürt devleti oluşumunu koruyup kollamayı planlayan Amerikan yönetimi arkasında sorun istememekte, bu nedenle de Türkiye’nin Barzani ve PKK ile ilişkilerini kendine göre düzenlemeye çalışmaktadır. İşin özü, ABD’nin isteği, Türkiye’de terör bitsin, kan dökülmesin, Türk-Kürt kardeşliği bozulmasın, Kürtlerin istediği olsun değil, mevcut çıkarlarının zarar görmemesi ve planlarının bozulmamasıdır.
Abdullah Öcalan’ın muhatap alınması, PKK ile masaya oturulması ve onların taleplerinin görüşülüp değerlendirilmesi ise Kürt açılımının olmazsa olmazlarıdır. Aksi takdirde Türkiye’ye terör sopası daha da sert bir şekilde gösterilerek, direnen son kale olan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de er ya da geç evet demesi sağlanacaktır. İşte bu ince hesapları anlamanın yolu Türkiye ve Ortadoğu üzerinde çalışan Amerikan uzmanlara ısmarlanan raporları irdelemekten geçer.
KÜRT AÇILIMINDA HENRİ BARKEY İMZASI
Türkiye doğumlu Amerikan uzman Henri Barkey’in adı özellikle “Kürt açılımı” sürecinde çok sık gündeme geldi. Halen Lehigh Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanlığı görevini yürüten Barkey bir yandan da “Carnegie Endowment” adlı Amerikan düşünce kuruluşunda Türkiye uzmanı olarak çalışıyor.
Aynı zamanda Ortadoğu uzmanı olan ve 2000’li yılların başlarında Amerikan Dışişleri Bakanlığı’nda da görev yapan Barkey’in araştırmaları, çalışmaları ve önerileri Amerikan yönetimi tarafından ciddiye alınıyor, hazırladığı ısmarlama raporlar ise bölgedeki Amerikan politikalarına yol haritası çiziyor. Her ne kadar kabul etmese de Henri Barkey bir diğer Amerikan uzman David Phillips gibi Kürt açılımının önemli mimarlarından biridir.
Henri Barkey, içeriği Kürt açılımı olan bir rapor üzerinde Amerikan Başkanı Obama’nın Nisan 2009’daki Türkiye ziyareti öncesinde çalışmaya başlamıştı. Aynı yılın Haziran ayında Amerikan Dışişleri yetkililerinin ve Savunma Bakanlığı Pentegon’un değerlendirdiği rapor, Ekim 2009’da son haliyle Beyaz Saray’a teslim edildi.
KÜRT AÇILIMININ ABD’DEKİ ADI “KÜRDİSTAN’DA ÇATIŞMAYI ÖNLEMEK”
Başkan Obama’ya tavsiyelerin yer aldığı 67 sayfalık “Kürdistan’da çatışmayı önlemek” başlıklı raporda öyle bölümler ve ifadeler var ki, bunlar açılım sürecinde Türkiye’de yaşanan birçok gelişmenin anlaşılmasına yardımcı olmakla kalmayacak, soru işaretlerini de ortadan kaldıracaktır. Söz konusu rapor diğer Amerikan uzman David Phillips’in (aynı zamanda Ermenistan açılımının mimarı) Ekim 2007’deki “PKK’nın Silahsızlandırılması” başlıklı raporuyla birlikte değerlendirildiğinde ise “Kürt açılımı = PKK ve Öcalan açılımı mı” sorusu ortaya çıkacaktır. Tercümesini yaptıktan sonra herkesin anlayabileceği bir dil kullanarak olabildiğince özetlediğim Barkey raporunun çarpıcı bölümleri şöyle:
- 1- Kürt sorunu Amerika Birleşik Devletleri açısından yaşamsal olan birçok konuyla bağlantılıdır. 2- Türkiye ve Bölgesel Kürt Yönetimi’nin işbirliği yapmalarına yardımcı olmak Amerika Birleşik Devletleri’nin başarısı için önemlidir. 3- Ankara-Bağdat işbirliği, uzun vadede İran’a karşı denge olarak hizmet görebilir. Böyle bir eksenin olabilmesi için Türklerin Erbil’e gitmeleri gerekir. 4- Washington, Türkiye’nin Irak’ta yapıcı bir rol oynamasını istemelidir. 5- Türkiye’nin Federal Irak modelinden duyduğu rahatsızlık giderilmelidir. Türkiye’nin Kuzey Irak açılımının ve Federal Irak’ı yavaşça kabulünün kırılganlığı da dikkate alınmalıdır. 6- Türkiye’de, Bölgesel Kürt Yönetimi ve Kürtlerle ilişkilerin iyileştirilmesine karşı çıkan muhalefet, ulusalcılar ve asker arasında önemli bir yere sahiptir. 7- Türkiye’nin Irak Kürtlerine verebileceği garanti, Kürtlerin kendilerini komşularından yana güvensizlik içinde hissetmelerini engelleyecek koruyuculuktur. 8- Türkler, potansiyel bir Kürt bağımsızlığını aşırı abartıyorlar. Türkiye-Amerika Birleşik Devletleri-Bölgesel Kürt Yönetimi üçgenindeki mevcut rahatsızlık, Türkiye’nin kendi Kürt sorunundan kaynaklanmaktadır. 9- PKK’ya silah bıraktırmak ciddi bir planlamayı ve Iraklı Kürtler, Türkler ve Amerikan Yönetimi arasında eşgüdümü gerektirir. 10- İlk adım, Türkiye ve Bölgesel Kürt Yönetimi arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesidir. İkinci adımda, Türkler af kanunu çıkarmalıdırlar. Üçüncü adım ise, Bölgesel Kürt Yönetimi ve Amerika Birleşik Devletleri’nin, PKK’dan kopanlara gelecekleriyle ilgili garantileri sağlamasıdır. 11- Irak’taki Amerikan temsilcileri, PKK’nın silah bırakmasına eşlik edecek mekanizmalar için gerekli adımları atmalıdır. 12- PKK’lılar silahları Amerikan yetkililere teslim etmeli, Türk meslektaşları da durumu izlemelidir. Süreç kamuoyunun gözleri önünde olduğu takdirde Türk kamuoyu, bunun gerçek olduğuna inanacaktır. Silahların teslim edilmesi televizyondan yayınlanabilir. 13- PKK liderliğinin af kapsamı dışında kalması muhtemeldir. Onlar için bölge dışına çıkabilecekleri geçiş izni ya da belgesi sağlanabilir. 14- Amerika Birleşik Devletleri, bu sürece Avrupa’nın katılımını da sağlamalıdır. Avrupa ülkeleri, silah bırakma süreci başladığında, PKK’nın dernek ve işletmeler şeklinde iyi örgütlenmiş altyapısına karşı daha katı düzenlemeler getirmelidir. Ayrıca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin hukuk dışı bulduğu yöntemlerle hapse atılmış PKK üyelerinin durumunu gözden geçirmeye ikna etmek için Avrupa Birliği, üyelik bağlamında Türkiye üzerinde nüfuz kullanabilir. 15- Avrupa, PKK liderliği için son durak da olabilir. Bu durumda, ev sahibi ülke, gelecekte hiçbir siyasi eyleme girmemeleri için gereken dikkati göstermelidir. 16- Obama yönetimi, Ankara’nın terörle mücadelesine ve Avrupa Birliği üyeliğine destek vermeyi sürdürmelidir. Kürt sorununa dair bir çözümün demokratik araçlarla olması gerektiğini vurgulamalıdır. 17- Mademki Türkiye’nin uzun vadede Avrupa Birliği üyeliği Kürt sorununu nasıl çözdüğüne bağlı bir seyir izleyecek, Amerika Birleşik Devletleri de aynı şekilde Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine verdiği desteği, Kürt azınlığıyla uzlaşma yönünde gerçek çabalar sergilemesi şartına bağlayabilir. 18- Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa şiddet karşıtı Türkiyeli Kürt liderlerle ilişki kurmalıdır. 19- Washington, Türkiyeli Kürtlerin silahlı mücadeleyi terk etmeleri için Iraklı Kürt liderlerin yardımına da başvurabilir, çünkü Türkiye’deki silahlı mücadele istenen sonuçları almayacağı gibi, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’ni de tehlikeye düşürecektir. 20- Washington, Türkiye’ye siyasal reform yapılması, insan hakları ve demokratik özgürlüklerin ilerletilmesi için de baskı yapmalıdır. 21- Türkiyeli Kürtlerin bağımsızlık eğiliminde olmadıkları söyleniyor. Kürtler, Türkiye Avrupa Birliği yolundayken bağımsız olmaya veya Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi’ne katılmaya niçin çalışsınlar ki. Ama 15 veya 20 yıl sonra bu bağların ve düşüncelerin değişmeyeceğini kim söyleyebilir?
BARKEY RAPORU KÜRT AÇILIMININ YOL HARİTASI MI?
Yukarıda numaralandırdığım bölümlerle ilgili değerlendirme yapmak yerine kimi olaylarla olan bağlarını anımsatmaya çalışacağım. Her bir madde çok önemli, ama özellikle 1’inci madde Kürt açılımıyla ilgili gelişmelerin özeti değil mi?
Sonra 2 ve 3’üncü maddeleri Türkiye’nin geçtiğimiz Mart ayında Erbil’de konsolosluk açmasıyla birlikte düşündüğünüz de ne görüyorsunuz? Yedinci maddeyi okuduğunuz da ise ABD’nin Irak’taki askeri varlığının sonuçlanmasının ardından Türkiye’ye vermek istediği koruyuculuk rolünü anımsayacaksınız.
Kürt açılımının aslında PKK ve Öcalan açılımı olup olmadığına da 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 15’inci maddeleri bir kez daha okuyarak karar vereceksiniz. Bu arada, 12’inci maddede önerilenlerin, Kandil ve Mahmur’dan Habur’a gelenlerle ilgili sahneler ve gelişmelerle bir bağlantısını kurmaya çalışın.
Ergenekon adı verilen davaya dâhil edilenleri 6’ıncı maddenin ışığında düşünün. Son olarak ise 21’inci maddeye dikkatinizi çekeyim. Burada, “Büyük Kürdistan” nihai hedefinden söz ediliyor olabilir mi diye düşünmeden edemeyeceksiniz.
Yakında sizlerle paylaşacağım bir başka rapor ise Kürt açılımının ne olduğunun daha iyi anlaşılması bakımından büyük yarar sağlayacaktır.
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!
"Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur!
Kalk uyan, yoksa ardı hicrandır
"Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur!
Sakın kurtarıcı bekleme
‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım!"Kalk uyan, yoksa ardı hicrandır
Tem 04, 2010 8:25
“Barkey Raporu “Kürt açılımı”nın yol haritası mı”
“Raporun her maddesi çok önemli, ama özellikle 1’inci madde Kürt açılımıyla ilgili gelişmelerin özeti değil mi? Sonra 2 ve 3’üncü maddeleri Türkiye’nin geçtiğimiz Mart ayında Erbil’de konsolosluk açmasıyla birlikte düşündüğünüzde ne görüyorsunuz? 7’nci maddeyi okuduğunuz da ise ABD’nin Irak’taki askeri varlığının sonuçlanmasının ardından Türkiye’ye vermek istediği koruyuculuk rolünü anımsayacaksınız.
Kürt açılımının aslında PKK ve Öcalan açılımı olup olmadığına da 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 15’inci maddeleri bir kez daha okuyarak karar vereceksiniz. Bu arada, 12’nci maddede önerilenlerin, Kandil ve Mahmur’dan Habur’a gelenlerle ilgili sahneler ve gelişmelerle bir bağlantısını kurmaya çalışın. Ergenekon adı verilen davaya dâhil edilenleri 6’ncı maddenin ışığında düşünün. Son olarak ise 21’inci maddeye dikkatinizi çekeyim. Burada, “Büyük Kürdistan” nihai hedefinden söz ediliyor olabilir mi diye düşünmeden edemeyeceksiniz.” (Gürbüz Evren, 29.06.2010 Odatv.com)
Özerklik tehdidi ve pazarlık cüretinin arka planı
Bu dehşet verici bilgilerden sonra Radikal Gazetesi’nin 24.06.2010 günlü haberini okuyalım:
“KCK Yürütme Konseyi Başkan Yardımcısı Cemil Bayık; 1 Haziran’da başlayan yeni dönemdeki mücadele eskinin devamı değildir. Serhildanların (kalkışma) geliştirilmesi de tamamen ilan edeceğimiz özerkliği korumak, geliştirmek, yaşatmak ve onu yaşanılır kılmak içindir. Yakında bunun resmi ilanını da yapacağız. Serhildanlar...devletin toplum üzerindeki hakimiyet alanını gerileten bir karakterde gelişecektir... demokratik iradenin geliştiği; siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik alanda kendi kurumlaşmalarını geliştirdiği, özgür ve demokratik yaşam sistemini kendi kurduğu bir süreç olacaktır... Eğer Türk devleti çözüme yanaşırsa, biz demokratik özerkliği Türk devletiyle gerçekleştiririz. Kürt sorununu bu temelde müzakere temelinde çözmüş oluruz. Türk devleti buna gelmezse, Kürt sorununu demokratik özerklik temelinde yine çözeriz.” demiş.
Şimdi de, teröristbaşının 18.06.2010 günlü son görüşmesindeki teklifine bakalım:
“Eğer Hükümet bir temsilcisini gönderirse, bu konuda parlamentodan bir karar çıkartıp önümü açarlarsa, ben iki günde tüm silahlı güçleri bir alanda toplayabilirim. Buna gücüm de var. Silahlı güçleri BM’nin ya da NATO’nun denetimi altında bir bölgeye de çekebiliriz. Hatta Türk ordusunun görebileceği bir alan da olabilir. Bunları Türkiye kamuoyu da bilmelidir.” (Ergun Babahan, Star Gazetesi, 22.0 6. 2010)
Terör elebaşıları, eğer ellerine verilmiş böyle bir program olmasa, büyük güçlerce desteklenmese, bu şekilde konuşabilirler miydi? Konuşurlarsa ciddiye alınır mıydı? Aslında PKK açılım, terördeki tırmanış ve bu tehditler Berkay raporuyla büyük ölçüde örtüşmekle konuya yeterince açıklık getiriyor.
Buradan hareketle, İmralı ile ABD arasında bir bilgi akışı mı var? Yine bu sayede teröristbaşı örgütü yönetiyor, çözüm adı altında dayatmalarda bulunuyor diyemez miyiz?
Bölgenin uzmanı Hüsnü Mahalli Akşam Gazetesindeki 2.7.2010 günlü yazısında çok önemli şu bilgiyi veriyor: “Türkiye’nin PKK’ya karşı birlikte mücadele etme isteğini görüşmesi gereken Federe Bölge Başbakanı Berhem Salih, Irak Savunma Bakanı Ubeydi, Peşmerge Komutanı Cafer Mustafa ve Amerikan Kuvvetleri Komutan Yardımcısı Babiro, önceki günkü w toplantıda w komşu ülkelerin Irak’ın içişlerine müdahale ve tehditlerini ve bu tehditlere karşı ortak tedbirleri görüşecekti!” İnanılmaz bir gelişme.
Yine Hüsnü Mahalli TRT 2’de, “Açılıma Suriye ve İran nasıl bakıyor” sorusuna şu cevabı verdi. Açılımdan iki ülke de rahatsız. Irak’ta Barzani devlet kurdu, Türkiye’de demokratik açılımla PKK önemli bir konuma geldi. Bu durum bizdeki örgütleri etkileyerek terör eylemlerini artıracaktır diye düşünülüyor.
Demek ki yeni bir dönem başlıyor. Bu dönemin, “demokratik özerklik” için kalkışmaların başlayacağı dönemle eş zamanlı olması, bir programın uygulanmakta olduğunu göstermiyor mu?
Bölücü terörün bu tablosu bize, Norveç Vatandaşı Türk asıllı akademisyen M. Sefa Yürükel’in 2003’te, Norveç Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde görüp incelediği 37 sayfalık “2011 Türkiye’de İç Savaş” projesini hatırlattı.
Bunu daha sonra ele alacağız.
Sadi SOMUNCUOĞLU, 4 Temmuz 2010
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
“Raporun her maddesi çok önemli, ama özellikle 1’inci madde Kürt açılımıyla ilgili gelişmelerin özeti değil mi? Sonra 2 ve 3’üncü maddeleri Türkiye’nin geçtiğimiz Mart ayında Erbil’de konsolosluk açmasıyla birlikte düşündüğünüzde ne görüyorsunuz? 7’nci maddeyi okuduğunuz da ise ABD’nin Irak’taki askeri varlığının sonuçlanmasının ardından Türkiye’ye vermek istediği koruyuculuk rolünü anımsayacaksınız.
Kürt açılımının aslında PKK ve Öcalan açılımı olup olmadığına da 9, 10, 11, 12, 13, 14 ve 15’inci maddeleri bir kez daha okuyarak karar vereceksiniz. Bu arada, 12’nci maddede önerilenlerin, Kandil ve Mahmur’dan Habur’a gelenlerle ilgili sahneler ve gelişmelerle bir bağlantısını kurmaya çalışın. Ergenekon adı verilen davaya dâhil edilenleri 6’ncı maddenin ışığında düşünün. Son olarak ise 21’inci maddeye dikkatinizi çekeyim. Burada, “Büyük Kürdistan” nihai hedefinden söz ediliyor olabilir mi diye düşünmeden edemeyeceksiniz.” (Gürbüz Evren, 29.06.2010 Odatv.com)
Özerklik tehdidi ve pazarlık cüretinin arka planı
Bu dehşet verici bilgilerden sonra Radikal Gazetesi’nin 24.06.2010 günlü haberini okuyalım:
“KCK Yürütme Konseyi Başkan Yardımcısı Cemil Bayık; 1 Haziran’da başlayan yeni dönemdeki mücadele eskinin devamı değildir. Serhildanların (kalkışma) geliştirilmesi de tamamen ilan edeceğimiz özerkliği korumak, geliştirmek, yaşatmak ve onu yaşanılır kılmak içindir. Yakında bunun resmi ilanını da yapacağız. Serhildanlar...devletin toplum üzerindeki hakimiyet alanını gerileten bir karakterde gelişecektir... demokratik iradenin geliştiği; siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik alanda kendi kurumlaşmalarını geliştirdiği, özgür ve demokratik yaşam sistemini kendi kurduğu bir süreç olacaktır... Eğer Türk devleti çözüme yanaşırsa, biz demokratik özerkliği Türk devletiyle gerçekleştiririz. Kürt sorununu bu temelde müzakere temelinde çözmüş oluruz. Türk devleti buna gelmezse, Kürt sorununu demokratik özerklik temelinde yine çözeriz.” demiş.
Şimdi de, teröristbaşının 18.06.2010 günlü son görüşmesindeki teklifine bakalım:
“Eğer Hükümet bir temsilcisini gönderirse, bu konuda parlamentodan bir karar çıkartıp önümü açarlarsa, ben iki günde tüm silahlı güçleri bir alanda toplayabilirim. Buna gücüm de var. Silahlı güçleri BM’nin ya da NATO’nun denetimi altında bir bölgeye de çekebiliriz. Hatta Türk ordusunun görebileceği bir alan da olabilir. Bunları Türkiye kamuoyu da bilmelidir.” (Ergun Babahan, Star Gazetesi, 22.0 6. 2010)
Terör elebaşıları, eğer ellerine verilmiş böyle bir program olmasa, büyük güçlerce desteklenmese, bu şekilde konuşabilirler miydi? Konuşurlarsa ciddiye alınır mıydı? Aslında PKK açılım, terördeki tırmanış ve bu tehditler Berkay raporuyla büyük ölçüde örtüşmekle konuya yeterince açıklık getiriyor.
Buradan hareketle, İmralı ile ABD arasında bir bilgi akışı mı var? Yine bu sayede teröristbaşı örgütü yönetiyor, çözüm adı altında dayatmalarda bulunuyor diyemez miyiz?
Bölgenin uzmanı Hüsnü Mahalli Akşam Gazetesindeki 2.7.2010 günlü yazısında çok önemli şu bilgiyi veriyor: “Türkiye’nin PKK’ya karşı birlikte mücadele etme isteğini görüşmesi gereken Federe Bölge Başbakanı Berhem Salih, Irak Savunma Bakanı Ubeydi, Peşmerge Komutanı Cafer Mustafa ve Amerikan Kuvvetleri Komutan Yardımcısı Babiro, önceki günkü w toplantıda w komşu ülkelerin Irak’ın içişlerine müdahale ve tehditlerini ve bu tehditlere karşı ortak tedbirleri görüşecekti!” İnanılmaz bir gelişme.
Yine Hüsnü Mahalli TRT 2’de, “Açılıma Suriye ve İran nasıl bakıyor” sorusuna şu cevabı verdi. Açılımdan iki ülke de rahatsız. Irak’ta Barzani devlet kurdu, Türkiye’de demokratik açılımla PKK önemli bir konuma geldi. Bu durum bizdeki örgütleri etkileyerek terör eylemlerini artıracaktır diye düşünülüyor.
Demek ki yeni bir dönem başlıyor. Bu dönemin, “demokratik özerklik” için kalkışmaların başlayacağı dönemle eş zamanlı olması, bir programın uygulanmakta olduğunu göstermiyor mu?
Bölücü terörün bu tablosu bize, Norveç Vatandaşı Türk asıllı akademisyen M. Sefa Yürükel’in 2003’te, Norveç Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde görüp incelediği 37 sayfalık “2011 Türkiye’de İç Savaş” projesini hatırlattı.
Bunu daha sonra ele alacağız.
Sadi SOMUNCUOĞLU, 4 Temmuz 2010
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir. Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder