26 Mayıs 2011 Perşembe

‘Modern İnsan’ Denen Ucubeler!.

‘Modern İnsan’ Denen Ucubeler!.. / Cem YAĞCIOĞLU

Salı, 24 Mayıs 2011 21:49
Tarihin hiçbir döneminde ve tarihin yazdığı hiçbir belgede böyle bir ihanet görülmedi! Hiçbir biçimde ve hiçbir şekilde bu denli bir karartma uygulanmadı! Ve bu gezegen, gezegen olalı böyle bir düşmanlık! Böyle bir aymazlık! Ve böyle bir vurdumduymazlık sergilenmedi!..

Peki kim bunlar! Nasıl bu denli organizeler! Dünyanın kaderiyle nasıl oynayabiliyorlar! Ve neden tüm insanlığın düşmanıdırlar!

Fransa’da Sarkozy; Fransızları yönetebilecek kapasitede bir adam mıdır? Ya da İtalya’da Berlusconi; İtalyanları yönetebilecek kabiliyette midir? Merkel ve diğerleri? Tayyip Erdoğan!

Ya da Fetullah efendinin ABD’de ne işi vardır! Çiftliği neden CİA ajanlarınca korunmaktadır! Ve neden ha bire ağlamaktadır! ABD bir buçuk milyon Iraklıyı katlederken dökmediği gözyaşlarını, aslında ne için akıtmaktadır! Dinler arası diyalog safsatasının temelinde yatan -Allah’ın birliğinde- uzlaşmak ise ‘Muhammed’ bunun neresindedir! Yoksa onlar için önemsiz bir detay mıdır? Onlar ‘ılımlı İslam’ derken; ‘Muhammed’in olmadığı bir ‘İslam’dan mı bahsediyorlar!

Allah var mıdır? Var ise; bunlar gerçekten O’na mı hizmet etmektedir; yoksa ‘Allah’ dedikleri başka bir gücün kontrolünde midirler?
Allah yok mudur? Yok ise; bunlar neyin peşindedirler?

Neyse biz, Allah’ın varlığı veya yokluğundan ziyade; bu ‘’tezgâh’’ın beş bin yıldır dayattığı Tanrı inancını sorgulamaktayız ve iddia ediyoruz ki; bunların inandığı ya da inandığını sandığımız Tanrı; aslında büyük bir yanılgıdan başka bir şey değildir! Zira böyle adaletsiz bir ‘Tanrı’ olgusu, gerçek iyiliği değil ancak kötülüğün yeşerdiği bataklığı çağrıştırabilir! Yahudi mistisizminin gelincik tarlasına dönüşmüş inanış birlikteliği; aslında gerçeğin arka planında yatan hoşgörüden habersiz; baskıcı ve paranoyak bir yapıya bürünmüştür! Ve bu mistisizmin karanlık dehlizlerine girdikçe, aslında insanlığın nasıl bir felaket öncesini yaşamakta olduğunu görmekte ve gezegenimizde yaşayan tüm canlılar adına endişeye kapılmak durumundayız! Derin bağlantıların ve lanetlenen ırkların yine aynı bağlamda kutsanmasının, insanı şaşkınlığa sürükleyen tarihsel bağı; aslında süregelen bir iyi-kötü çatışmasından öte, derin bir ittifakın neticesidir! Bu bağ; ‘tanrısal’ mitlerin bir sonucu gibi görünse de; temelinde yatan düşünce yine -şeytanî insanî- açıkları içinde barındıran; ancak kuramsal sağlamlığı bugün bile tartışılamayacak olan üstün bir öngörü ve zeka ürünüdür! Bu yüzden dinlerin temeline inilmesi ve araştırılması veya sorgulanması ‘büyük günah’ olarak lanse edilmiştir! Buradan ileriye gitmeyeceğim; zira düşünsel bazda hazır olanlar konuya vâkıf olmuştur; diğerlerinin biraz daha zamana ihtiyacı var demektir… Bir şeyleri açıklarken kimseyi ajite etmeden anlatmak daha uygun düşer; en azından karşı taraf verilmek istenen mesajı daha net anlayabilir ya da anlamaya çalışabilir…

Evrensel dünyada her türlü değerin üzerinin çizildiği, insanî özelliklerin ahmaklık sayıldığı, ‘hoşgörü’ kelimesinin ne hikmetse hep hoşgörüsüzlerce kullanıldığı ve Afrika’da insan neslini yerlerde süründürenlerin, hayvanların nesillerini kurutanların çektiği belgesellerin; siz neler yaparsınız sorusuna karşılık; ‘’valla şekerim belgesel izlerim!’’ tarzında cevaplar eşliğinde ekranlara düşen iz-düşümlerinde; vahametin doruklarındayız!.. Çünkü ‘’tezgâh’’ yeni bir nesil üzerinde çalışıyor ve bu nesil ‘modern insan’ olarak karşımıza çıkıyor. Daha ilk doğduğu andan itibaren ‘aşı’larla gerekli müdahalelere mâruz kalan insan, yine ‘’tezgâh’’ın eğitim sisteminden, sağlık sisteminden geçerek, ‘’tezgâh’’ın sermaye düzenine adım atıyor ve düzenin sahiplerince eline tutuşturulan ‘modern insan’ etiketiyle başlıyor yeni hayatına!

Mesela reklâmları izleyenleriniz bilir; gençliğin ve özgürlüğün betimlenme şekli ‘çılgınlık’, ‘hesap vermeme’, ‘âsilik’ temelinde işlenirken, tüketim açısından ele alındığında, derin bir sonsuzluk işlenmektedir! Üretim ya da üretim ilişkileri içersindeki paylaşımcılık ve arz-talep dengesi açıkça göz ardı edilmekte; özgürlük kavramı ise; sadece ve sadece hesapsızca ve sorumsuzca yaşama biçimi olarak işlenmektedir!

İnsan; doğası gereği kendisini dünyanın merkezinde görür, diğerlerini ise birer detay olarak algılar. Bu izdüşümsel yapı; biz kabul etsek de, etmesek de bir şekilde gelir ve bizi bulur; ‘çirkin kadın yoktur, bakımsız kadın vardır’ cümlesi içersinde betimlenen kadın, aslında kendisinin de güzel olduğunu; fakat bunu diğerlerinin fark edemediği savını ortaya koyarken, aynı ters mantığı erkeğe uyguladığınızda açığa çıkan temel düşünce; insanın kendi seviciliğini diğerlerine aşılama fikridir; ki bu düşünce erkeklerde gücü ele geçirme, kadınlarda ise erkeği ele geçirme şeklinde yorumlanabilir! Buradaki temel mantık; kadını elde etmek isteyen erkeğin güce ihtiyacı olduğu, yine gücü ele geçirme peşindeki kadının da erkeğe ihtiyacı olduğudur! Oysa biyolojik açıdan ele alacak olursak herhangi bir kadın, herhangi bir erkekten daha güçlü bir yapıya sahiptir; kromozom yapıları bunun açık göstergesidir; işte bu da şu demek oluyor ki; kadın veya erkek, ikisi de bir şekilde gücün peşinde geçiriyor hayatlarını ve işin en ilginç yanı ise; o ’modern insan’ denen ucûbenin, yani sistemin yarattığı etkisiz insanın seyrettiği belgesellerdeki diğer canlılardan bir farkının olmadığıdır! Çünkü doğadaki tüm canlılar da o gücün peşinde; yani hükmetme ve yönetme kabiliyeti…

Kısacası; sandığımız kadar ilerlemedik ve sandığımız kadar modern değiliz; gerisi bizim kendi hüsnü kuruntumuz…

İşte bu çirkin yapı, yapıya yatkınlığımız ve her daim güçlüden yana tavır koyma içgüdümüzün temelde bize sağladığı en büyük ödül; destek verdiğimiz devasa oluşumların altında kalarak ezilmek olsa gerek. Mahalle bakkalları dururken, devasa marketlerden yapılan her alış-veriş, sokak kahveleri dururken devasa yapıların içine hapsolmuş bilmem ne zincir şirketine bağlı yerlerde içtiğimiz her kahve, aslında geleceğimizin kendi ellerimizle tesliminden başka bir şey değildir; çünkü ‘’tezgâh’’ın sahipleri, doyma ve sindirme kabiliyeti olmayan yaratıklara dönüşmüştür!

Kimin sayesinde?!

O çok modern ve her şeyi bildiğini sanan, sorsan çok kitap okuyan ama okuduğu kitabı yazanın kimin adamı olduğunu bilmeyecek kadar cahil ve lakin yetiştirdiği çocuğa daha bebekken yabancı dil öğretmeyi hüner sananlar kadar zavallılar sayesinde. Yani kısaca sistemin eğitimin ve öğretiminden geçmiş; sosyal sorumluluk diye bir şeylere hizmet ediyor havasında ama arka planında ne yattığından habersiz! İnternet paylaşım ortamlarında sistemin adamlarınca ortaya atılmış ama temelinde halkı aşağılayan tüm cümleleri birbirleriyle paylaşmayı marifet sanan zavallılar sayesinde…

Örnek isterseniz buyurun:

‘’Kafasına kuş sıçtığında şans oyunu oynayan toplumun; ağzına sıçana oy vermesi normaldir !.. ‘’

Gani Müjde söylemiş bu cümleyi… Şimdi ilk baktığınızda ne kadar akıllıca söylenmiş ve ne kadar doğru bir cümle gibi geliyor değil mi! Bu cümleyi paylaşanların beğeni sayfalarını inceledim, hemen-hemen hepsinde ‘Atatürk’le ilgili sayfa ve yayınların beğenileri var. Peki Atatürkçülük halkı aşağılamayı içerir mi?! Böyle bir Atatürkçülük olabilir mi! İşte bu, starbaks da kahve içip sorsan Atatürkçü geçinenlerin ‘Atatürkçülüğü(!)dür; ki bu da; ‘modern insan’ olduğu zannıyla ahkam kesen yarı cahillerin algılamasından başka bir şey değildir!.. Neden diyecek olursanız eğer:

Çünkü, Gani Müjde'nin tuzu kurudur; bu ülkede halka hakaret etmek sudan ucuzdur ve karşılığını çok kolay bulur! Eee babaları ne de olsa Aziz Nesin'dir. Hâlbuki Aziz Nesin Efendi ‘’Türk Milletinin yüzde altmışı aptaldır’’, sözünü sırf Almanlardan onur ödülü alabilmek için söylemiştir! (Kaynak: Cengiz Özakıncı- belgeleriyle sabit) Oysa asıl aptallar kendi halkını aptal yerine koyan zavallılardır! Dünyanın gelişmiş (!) ülkeleri de dâhil, halk hep birilerince aptal yerine konur ve onu aptal yerine koyanlar sistemden beslenen parazitlerdir ve bu paylaşıma okey verenler de onların zavallı müsveddeleridir! Halk aptal yerine konularak ancak ve ancak iktidara hizmet edilir! Bunu anlamayacak kadar avanak olanların kendilerini halktan soyutlayarak akıllarınca elitize etmeleri ise aslında hayatın bize sunduğu bir komedidir! Yaşasın tuzu kuru modern insan(!) müsveddeleri ve onların kuyrukları!..

‘’Tezgâh’’ın modern insan diye dayattığı model; üretim ilişkilerinden habersiz, dünya devi tröstlerin kurduğu; insanı hiçe sayan ve onun emeğini sudan ucuz gören ve hatta dünyanın suyunu bile para karşılığı sahibine satan, orantısız güce hizmet edendir! Tüketim toplumunun baş tacı olan ‘modern insan’ alış-veriş’ merkezlerinde tıkınmayı ‘medeni kültür’ diye algılarken, son model ciplere binmeyi hedef haline getirmiştir! Onun için varsa yoksa tüketim ve tüketimdir esas olan! Onun okumuşluğu; insanlık düşmanı ve sapkın bir kişiliğe sahip ‘NOBEL’ adına verilen ödülleri alan yazarların kitaplarını okumuşluktan öteye geçemez ki; o yazarlar ise her ne kadar muhalif olarak gösterilseler de; tarih bunun tanığıdır ki, ‘’tezgâh’’ın sözcülüğünden öte bir kişilik değillerdir! (İstisnalar hariç; ki o da bilinçli bir seçim gereğidir, tıpkı Obama’nın seçilmesi gibi! Ya arka plan!)

İşte halkın yüzde altmışı aptaldır diyen taife; yukarıda bahsettiğimiz o ’modern insan’ kandırmacasının esiri olmuş zavallılardan başkası değildir! Ki bu zevatların pek çoğu yeni doğmuş bebeklerine bile İngilizce eğitim vermelerini o çok ‘modern’liklerine bağlasalar da; bunun temelinde yatan asıl gerçek, ‘çıktığı deliği beğenmeme’ sendromu da diyebiliriz.

İşte bu yüzden; neci olursanız olun, neye inanırsanız inanın; önce insan, sonra adam olun! Yok öyle; hem Kemalist olacaksınız, hem de AB’yi medeniyet projesi diye halka yutturacaksınız! Ya da yutturanlara prim vereceksiniz! Buna karşı çıkanları da ‘aptal’ diye nitelendireceksiniz! İşte bu halkı dışlayan düşünce, halkın nazarında gerici zihniyetin söylemlerini değerli kılmakta ve halkın genel tercihi her daim onu en çok sömürenlere kaymaktadır. Bunun önüne geçmek için halkı aşağılamak değil, halkı kazanmak en öncelikli görev olmalıdır! Halkı aşağılayan cümleleri kuranların hemen çoğuna bakın, hepsi sistemin adamıdırlar, sisteme muhalif gibi dursalar da sistemden geçinmektedirler! Yani tuzları kurudur! Siz bakmayın onların AKP’yi eleştirdiklerine; birazcık aklınız varsa; ekranları ihanet içinde olanlara açanlar kimlerdir diye sorduğumuzda; cevabın, onlar olduğunu göreceksiniz! Onlar ki her gün televizyon ekranlarından gözlerinizin içine baka-baka yalancı çobanlık yapanlardır! Ve onlar; ‘dürüstlüğün’, ‘adaletin’ ve ‘gazeteciliğin’ yüz akı gibi lanse edilseler de; gerçek ihanetin efendileridirler; ki bir gün olsun ‘Doğan Grubu’ hakkında araştırmacı gazetecilik yapmamışlardır! Çünkü onlar gariban fırıncıların korkulu rüyası olmaktan öte bir şey değildirler!..

İşte onları her gün ödüllere boğanlar, onların kitaplarını altın bulmuş madenci edasıyla kapış-kapış kapanlardır, ‘modern insan’ denen ucubelerdir! Ve bu ‘modern insan’ denen ucube; aslında kızarmış patatesin elle yenilmeyeceğini bilmeyecek kadar aptal! Ve ellerini yıkamayacak kadar modern(!)dir!

Türkçenize sahip çıkın! Ülkenize sahip çıkın! Değerlerinize sahip çıkın! Zira Nihat Genç’in dediği gibi; ‘onların değerleri olmadığı için, kuralları vardır’…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder